22 Aralık 2009 Salı

NİTELİKSİZ ADAM-ROBERT MUSİL


YAPI KEDİ YAYINLARI,
2 CİLT,TOPLAM 953 SAYFA,2009

İkinci cildi Türkçe'ye yeni çevrilmiş olan Niteliksiz Adam'ı nihayet bitirdim.Biraz sabır isteyen bir kitap.
Robert Musil'in gerçekten okumaya değer bu romanı modernizmin başyapıtları arasında gösteriliyor.
Robert Musil paraya hiç önem vermeyen,hatta yanında para dahi taşımayan biriymiş.Para düşüncesi canını sıkar ve rahatsızlık verirmiş.
1921 yılından başlayarak ölünceye kadar bu romanı üzerinde çalışmış.Gelen bütün teklifleri paraya ihtiyacı olduğu halde bu romanı yazmak için geri çevirmiş.Romanın ilk iki cildi 1930, üçüncüsü 1933 yılında yayınlanmış.Tamamlanmadan kalan dördüncü ve son cilt ise öldükten sonra yayınlanmış.
Bu anlamda tamamlanmamış bir roman ile karşı karşıyayız.
Yazara yazdığı bir mektupta Thomas Mann,şöyle demiş:Ölümsüzlüğünden sizinki kadar emin olduğum bir başka yaşayan Alman yazarı yok.
Kitabın Türkiye'deki macerası da hayli ilginç. Birinci cildin çevirisi yaklaşık 10 sene önce Ahmet Cemal tarafından yapılmış.O tarihlerdeki satış rakamlarını bilmiyorum ama 2009 yılında ikinci cilt çevrildiğinde beklenmedik bir satış patlaması olmuş ve kitabın her iki cildi de yok satmış.Çevirmeni Ahmet Cemal bu durum karşısında hayatta olsaydı Musil Türkiye'de yaşamak isterdi herhalde diye yorum yapmış.
Romanda Birinci Dünya Savaşı öncesi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kitaptaki adıyla İmpkralya adlı ülkede yaşananlar anlatılıyor.Romanın kahramanı Ulrich bir burjuva ailesine mensup, kitaptaki anlatımla nitelikli bir adamın oğludur.Önce Napeleon'u örnek alarak asker olma,daha sonra mühendis olma girişimlerinde bulunur.Sonunda Matematik Bilimi'nde karar kılar ancak bir baltaya sap olamaz. Daha sonra Parallel Eylem adlı bir hareketin içinde kuzeni Diotima ile birlikte başrol oynamaya başlar.Kitap bu hareket çerçevesinde yapılan sohbet ve tartışmalardan oluşuyor.Klasik giriş,gelişme,sonuç bölümlerinin olmadığı romanın temel yapısını oluşturan bu felsefi tartışmalar zaman zaman Ulrich'in çocukluk arkadaşı nevrotik Clarisse,entellektüel burjuva Arnheim ve bir asker olan Stumm von Bordwehr'in dahil olmasıyla zenginlik kazanıyor.
Cümleler uzun,çevirmen özüne sadık kalmak için çeviride de uzun cümleler kullanmış.Bu yüzden okumak biraz dikkat ve sabır gerektiyor.
Bana biraz Kafka birazcık da Oğuz Atay kitaplarını anımsattı.Ulrich romanda bir anti-kahraman olarak göze çarpıyor.Yani büyük idealler ve görevler üstlenen kişi yerine pasifize edilmiş,güçsüzleştirilmiş,amaçsız bir kahraman.
Romanda tin,tinsel yaşam çok fazla yer alıyor.Merak edip biraz araştırdım ve felsefede tinin anlamını şu şekilde buldum:
Tin, felsefi terim olarak, “en genel anlamda evrenin usunu, canlılığını, doğasını anlatmak için, kendisine başvurulan özdeksel (maddesel) varlığı olmayan “töz””
Romanın ikinci cildinde paralel eylem en kısa anlatımıyla şu şekilde açıklanıyor:tinin önünde dünyaya uzanan bir yol açmak.
Tinsel yaşamı etkin kılmak.
Kitap hakkında yazılacak çok fazla şey var ancak uzatmak istemiyorum.Ben kitabı iki ay gibi kısa bir sürede okudum.Notlar aldım,yazılanların üzerinde düşündüm ancak bu süre bu kitap için çok az.İleriki dönemlerde altı ay veya bir sene gibi bir zaman diliminde kitabı tekrar okuma ve üzerinde çalışmayı planlıyorum.Kitaptan yapılacak çok fazla alıntı var ama ben çok azını buraya aktaracağım(yalnızca birinci ciltten)Tavsiyem herkesin bu kitabı uzun zaman diliminde okuması.
Romanın Türkçe'ye henüz çevrilmemiş diğer ciltlerinin de en kısa zamanda çevrilmesini dört gözle bekliyorum

BİR DİLİM LEZZET

İnsan açık kapılardan iyi geçmek isterse eğer, bu kapıların çerçevelerinin sağlam olmasına dikkat etmek zorundadır.
--------------------
Eğer gerçeklik duygusu diye bir şey varsa -ki böyle bir duygunun varolma gerekçesinden kimse kuşku duymayacaktır-, o zaman olasılık duygusu diye adlandırılabilecek bir şeyin de varolması gerekir.
--------------------
Güçlerin egemenliğindeki bir ortak yaşamda, insan fazla duraklamadığı ve düşünmediği takdirde, her yol iyi bir hedefe götürür.Hedefler kısa vadelidir; ama yaşamın kendisi de kısadır ve böyle bir tutum sayesinde insan yaşamda en yüksek erişme oranına ulaşır, ve insanın mutlu olmak için bundan fazlasına da gereksinimi yoktur......
--------------------
Tembellik denen o ilk günahtan ve onun izleyicileri olan korkaklık ve sahtelikten kurtulabilmek için, insanların kendilerine özgürlük denilen bilmeceyi din kurucularının sergilemiş oldukları türden örneklerle önceden gösterebilecekleri örneklere ihtiyaçları vardır....
--------------------
Yaşam hiçbir zaman bir yerden taşları sökmeden bir başka yerde bir şeyler inşa etmez.
--------------------
Filozoflar, önlerinde orduları bulunmayan, bu nedenle de dünyayı birsistemin içine hapsederek onun üzerinde egemenlik kuran zorbalardır.
--------------------
Kusurlara onları işleyenlerin gözüyle bakıldığında kimse kusurlu değildir; bu kusurlar onu işleyenler için en kötü olasılıkla yalnızca bir takım yanılgılardır...


15 Aralık 2009 Salı

IDEFIX KİTAP FUARI

Sonunda hastaneden çıktım ve sipariş verdiğim kitaplarıma kavuştum.
İşte yeni kitaplarım:

- Bertol Brecht-Günlükler 1
- Bertol Brecht-Günlükler 2
- Edgar Allen Poe-Tüm hikayeleri
- Yüz Yılın Yüz Türk Romanı-Fethi Naci
- İshak-Onat Kutlar
- Aylak Adam-Yusuf Atılgan
- Karameke-Onat Kutlar
- İbrahim Efendi Konağı-Samiha Ayverdi
- Dost-Samiha Ayverdi
- Hancı-Samiha Ayverdi
- Lulu Köprüde-Paul Auster
- Filin Yolculuğu-Jose Saramago
- Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu- Italo Calvino
- Yaz Geldi-Firüzan
- Sizin Kahramanınız Kim-Anonim
- Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği-Abdulhak Şinasi
- Kuruntular Kitabı-Pablo Neruda
- Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş-Jose Saramago
- Sineklerin Tanrısı-William Golding
- Gizli Ajans-Alper Canıgüz
- 602.Gece-Murat Gülsoy

2009 senesinin son kitap siparişiydi bu benim için.Son zamanlarda çok aldım,az okudum.
Bu arada merak edenler için Niteliksiz Adam'ın bitmesine yaklaşık 100 sayfa kaldı.Hastanede okuması zor bir kitap olduğu için araya başka bir kitap aldım.

13 Aralık 2009 Pazar

SERAP BAK GELDİM

Beni izleyenler merak etmişlerdir.Uzun zamandır süren öksürüğüm zatürreymiş ve bu yüzden hastaneye aldılar beni.On gündür hastanede yoğun bakımdayım.Bugün çıktım.Bir on gün daha evde iğne ile tedavi olacağım.beni bekleyin.İdefix kitap fuarı siparişimin ayrıntıları ve hastanede okuduğum kitabın yorumlarını bugün en geç yarına kadar yetiştireceğim.Şimdilik bu kadar,uyumaya gidiyorum ben

16 Kasım 2009 Pazartesi

KİTAP MİMİ





Sevgili Serap beni sobelemiş.Konu kitaplar olunca cevap vermemek olmaz.
1.Şu anda okumkakta olduğunuz kitap nedir?Kısaca konusunu anlatırmısınız?
Robert Musil-Niteliksiz Adam ilk cildini okuyorum.Konusu için buraya bakabilirsiniz.
2.En son aldığınız kitap nedir?
Bir önceki kayıtta son aldığım kitapların listesini yayınlamıştım.
3.Şimdiye kadar aldığınız kitaplar içinde en sevdiğiniz hangileridir?
Zor soru,hemen hemen hepsini çok seviyorum.
4.Bir türlü bitiremediğiniz bitirseniz de sizi illallah ettiren kitap.
Salman Rushdie-Geceyarısı Çocukları.Birçok kere okumaya yeltendim ancak başaramadım.
5.Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap nedir?
Niteliksiz Adam'ın ikinci cildi ile devam edeceğim.
Ben de aşağıdaki kitapsever blogdaşlarımı sobeliyorum

Evvel Zaman içinde
kara kitap
çikolata çikolata

13 Kasım 2009 Cuma

BENİ İZLEYENLERE NOT






Uzun zamandır yazamıyorum.Çok hastayım işe dahi gidemiyorum.Geçen hafta 2 gün işe gitme girişiminde bulundum.İkinci gün tekrar öksürük nöbetine tutulup,iş arkadaşlarım tarafından apar topar eve yollandım.Evde olduğum sürece günde yaklaşık on sayfa okuyabiliyorum.Bunun birinci sebebi hastalığım;ikinci sebebi ise okuduğum kitabın biraz sabır ve notlar almak gerektiren bir kitap olması.Kitabın adı:Niteliksiz Adam-Robert Musil.Kitap hakkında yazılacak çok şey var ancak bitirmeden yazmayacağım ama her edebiyatseverin okuması gereken bir kitap diye düşünüyorum.Bu arada moralim düzelsin diye(kitap almak için her bahane yaratılır)verdiğim kitap siparişim geldi.Liste ise şöyle:
-Hanım'ın Çiftliği-Orhan Kemal-3 kitap
-Gülün İçinde Bülbül Sesi Var-Nezihe Meriç
-Tilki daha O Zaman Avcıydı-Herta Müller
-Eleştiri Kuramları-Tahsin Yücel
-Biz-Yevgeni Zamyatin
-Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi-Ayfer Tunç

Bu arada kitap siparişlerinde en favori sitelerimden biri olan idefix'de kitap fuarı başlamış.Ah bu fuarlar.Almadan duramıyorum,hele de evde olunca listem iyice kabardı.
Siz kitap fuarında gezinip,yeni kitaplarımı inceleyedurun.Ben Niteliksiz Adam'ı okuyup,iyi olup en yakın zamanda sizlerle birlikte olacağım.
İyi okumalar

31 Ekim 2009 Cumartesi

OYA BAYDAR-ERGUVAN KAPISI

Can Yayınları,
2008,493 sayfa


Kurtarmak için kayıp ruhunu şehrin
Gizli,viran bir kapıdan giriyor
Erguvan kapısından
Başında erguvan tacı,
Erguvan giyinmiş,
Yaraları erguvan
Münkir bir keşişin gölgesinin ardından
Kutsal bilgeliğe doğru yürüyor


Yukarıdaki şiire eski bir el yazmasında rastlayıp,Erguvan Kapısı'nı bulmak için çocukluğunun geçtiği şehre gelen Teo.Sıcak Külleri Kaldı romanın kahramanları Ülkü, Derin.Sol örgüt üyesi Kerem Ali'nin dillerinden anlatılan keyifli bir roman.Oya Baydar bu kitabıyla sol çevreden çok ağır eleştiriler almış.Çünkü kitapta Ülkü kendisiyle ve devrimci geçmişiyle bir hesaplaşma içinde.Zaman zaman eleştiriler yöneltmiş yaşananlara.
Derin, babası Arın Murat'ın ölümü ile,Ülkü'nün oğlu Umut'un faili meçhul ölümleri arasında bir bağ olduğuna inanmaktadır.Araştırmaları Kerem Ali ve varoş yaşamın gerçekleriyle yüzyüze getirir onu.Kerem Ali örgütüne bağlı bir militandır.Derin'e aşık olur ve onu da bu örgütün içine çekmeye çalışır.Derin bir arayışa girer ve varoş mahallesinde yaşamaya başlar.Mahallede hapishane şartlarını protesto etmek için insanlar açlık grevine girmekte yani ölmeye yatmaktadırlar.Sol örgüt onları bir maşa gibi kullanmaktadır.Kerem Ali sorgulamadan örgüt tarafından verilen tüm emirlere uymaktadır, bu emir öldürmek dahi olsa.Derin'le aralarında sevgiye dayanmayan bir cinsel ilişki vardır.
Ülkü bir köşeye çekilmiş geçmişini ve sol hareketi sorgulamaktadır.Onunla da Teo arasında bir cinsel ilişki vardır.
Teo ise Erguvan Kapısı'nı aramaktadır ama asıl aradığı kendi kimliği bence.Onun bu arayışında İstanbul'un gizemlerle dolu tarihi,efsaneleri de anlatılmış.
Her erkek annesine benzeyen bir kadınla birlikte olmak ister.Her kadın da babasını arar erkeğinde.Kitapta bu söylem Teo'nun Ülkü ile olan ilişkisinde ve Derin'in kitabın sonunda tercih ettiği erkekte doğrulanıyor.
Yazar Derin'in ve Kerem Ali'nin yaşantılarında varoş ve burjuva yaşam tarzlarını da anlatmış.İki farklı yaşam tarzını iyisiyle,kötüsüyle ortaya koymuş.
Sonunda Teo Erguvan Kapısı'nı buluyor ama...(kitabı okuyun)
Derin babasına benzeyen adamla mutlu oluyor mu?Bilinmez.
Ülkü,bütün acılardan ve hesaplaşmalardan sonra solcu bir arkadaşının adasına sığınıyor.Yanında varoşlardan yadigar Umut adında küçük bir çocukla beraber

Roman kitaptaki kahramanların ağzından anlatılmış.
Kitabın başındaki Erguvan Kapısı ile ilgili dizeleri de yazarın kendisi yazmış.
Ayrıca Erguvan ağacının bir hikayesi varmış:buradan okuyabilirsiniz
Bu hikayeyi okuduktan sonra Oya Baydar'ın Erguvan çiçeğini bir simge olarak kullanmış olabileceği geldi aklıma.Çünkü kitapta erguvanlar daha çok boğaz kıyılarında bulunan,varoş mahallerde neden bilmem pek fazla kullanılmayan bir içiçek olarak gösterilmiş.Bu iki dünyanın sınırlarını erguvan çiçeğiyle mi ayırmış yazar diye düşünmeden edemedim.

BİR DİLİM LEZZET

Anlıyorum Leyla ile Mecnun'dan,Tahir ile Zühre'den Romeo-Jüliet'e kadar bütün klasikleşmiş aşk hikayelerinde aşkı yaratan ve büyüten kavuşamamaktır,eski terimle vuslata erememektir.Kavuştuğun zaman tüketeceğini,aşkın yaşandıkça alışkanlığa yenilip sönümleneceğini bilirsin,yine de vuslatı aramaktan alamazsın kendini....
-------------------------
Nerdeyse 40 yılı bulacak olan,sizin deyiminizle"devrimcilik" yaşamında öğrendiğim tek önemli şey;insanlığın mutluluğu ve özgürlüğü hedefine,insanı tahrip eden silahlarla varılamayacağı oldu.Yaşama ölümle varılmıyor.ölümden yaşam doğmuyor.
-------------------------
Kadın doğurgandır.hayatı yaratan.büyütendir;bu yüzden hayata karşı daha güçlüdür, dirençlidir.
--------------------------
Sizler hepiniz, sizin kuşağın entel solcuları,hepiniz neden böylesiniz?Böyle...cennetten kovulmuş çocuklar gibi.
--------------------------
Dünya üstüne üstüne geldiğinde,sorularına bulduğun cevaplar seni aştığında ya da cevabı bulamadığını hissettiğinde sığınacak bir yer ararsın:bir ada...Ama şehir hep arkandan gelir.







25 Ekim 2009 Pazar

TC ANAYASASI-ARİF OLAN ANLAR




TC ANAYASASI
BİRİNCİ KISIM-GENEL ESASLAR
Madde1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2-Türkiye Cumhuriyeti,toplumun huzuru,milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde,insan haklarına saygılı,Atatürk milliyetçiliğine bağlı,başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 3-Türkiye Devleti,ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.Dili Türkçedir.
Yukarıdaki üç madde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı bir Türk vatandaşı olarak yukarıdaki maddeleri kıyısından köşesinden zedeleyecek tüm açılım ve söylemlere karşıyım.

23 Ekim 2009 Cuma

SICAK KÜLLERİ KALDI-OYA BAYDAR

Can Yayınları
2008,442 sayfa




Oya Baydar'ın 2001 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü almış romanı,gerçek bir roman.Roman gibi roman.
Yazarının deyimiyle aşkı ve iktidarı anlatan roman.
Orta halli bir ailenin kızı Ülkü ile burjuva Arın 'ın aşkı.Hikaye altmışlı yıllarda geçiyor.Sağ-sol çatışmalarının en ateşli olduğu dönemlerde.Yazar, Ülkü'nün hayatını anlatırken orta halli bir ailenin yaşamından kesitler sunuyor.Ay sonunu getirme çabaları,çocuklara dar bütçe ile alınan kıyafetler... Arın'ın yaşamında ise burjuva hayatı anlatılıyor.Ancak ikisi arasında yaşananlar zengin çocuk-fakir kız aşkından başka anlamlar taşıyor kitapta.
Ülkü zamanla sıkı bir sosyalist ve devrimci oluyor.Arın ise çok başarılı bir diplomat.İkisi farklı yaşamlara sürükleniyorlar.Yakın tarihimizde yaşanan olayların bir tablosu da çok başarılı bir şekilde anlatılmış romanda.Bu kargaşa ortamında aşk hikayesi küllendi zannedilirken Arın devlet mekanızmasında derin devlete ait ipuçları yakalıyor ve bu onu çok rahatsız ediyor.Düşüncelere daldığında aşkının küllenmediğini Ülkü'yü hala sevdiğini anlıyor ancak....Aslında romanın sonu kitabın başında anlatılıyor.
Yazar romanı kahramanların dilinden geriye dönüp,hatırlamalar şeklinde kurgulamış ve bunda çok başarılı olmuş.Hikayenin bütünlüğünü bozmadan bunu yapabilmek gerçekten ustalık ister.
Sf 244'de geçen "Cinseliyle de siyasalıyla da iktidar erkeklerin sorunu.Onu kazanmak da kaybetmek de erkeği çirkinleştiriyor" diyen Ülkü iktidarı erkeklere atfederken,kadınların iktidar sahibi erkekleri tercih ettiğini anlatmıyor mu birazcık?
Sosyalizmin yıkılmasıyla devrime inananların uğradığı hayal kırıklıkları,sudan çıkmış balığa dönmeleri,duyguları,düşünceleri de anlatılıyor.Sol kendini bu şekilde sorgularken sağda da bir vicdan muhasebesi başlıyor.Derin Devlet olgusu,olayların arkasındaki gerçekler sorgulanıyor.Bu anlamda belgesel niteliği de taşıyor kitap.
Mutlaka okunması gereken bir roman.
Kitabın devamı "Erguvan Kapısı".Ben okumaya başladım bile.

BİR DİLİM LEZZET

Savaş meydanından cesetlerin üstüne basarak kaçmak,sellerin önünden yıkıntıların üstünde yükselerek kurtulmak mı haklı çıkmak?İktidardaysan ve güçlüysen haklı çıkarsın;kendini de haklı sanırsın.Haklılığından kuşkuya kapılırsan gücünü ve iktidarı kaybedersin.Bu kadar basit işte.

-----------------------------

İktidar oyununda,haklı-haksız,doğru-yanlış,iyi-kötü,ahlaklı-ahlaksız ikilemlerine yer olmadığını,iktidarın kendine özgü etiğinin,tanımını iktidara sahip olmakta bulduğunu,amacın araçları haklı kıldığını öğrenmiş ve ilke olarak benimsemişti.İnsanın içinin kolay kolay kaldırmadığı,midesini bulandıran,kafasını karıştıran işler olur bazen. Amaca varmak için gerekliyse içine sindirirsin...

----------------------------
Sevinçler ortaktır,acı yalnız çekilir
-----------------------------

Uçurumun öte yanına geçen ilk karınca hikayesini hatırlıyor musun?Karınca sürüsü uçurumun kenarına kadar gelir ve karıncalar birer birer uçuruma düşmeye başlar.Milyonlarca,milyarlarca karınca düşe düşe uçurum dolar ve sonra bir gün,bir karınca diğerlerinin doldurduğu çukuru aşıp karşı tarafa ulaşır,ardından da geriye kalan bütün karıncalar....


10 Ekim 2009 Cumartesi

İMKANSIZIN ŞARKISI-HARUKI MURAKAMI

Doğan Kitap
2008,349 sayfa










Haruki Murakami'nin okuduğum ilk kitabı.Daha doğrusu bir Japon yazarı da ilk okuyuşum oluyor bu.Ancak kitap Japon Kültürü'nden çok fazla izler taşımıyor.
Kitabın orijinal adı Norwegian Wood. Beatles'in bir şarkısı.Zaten kitap boyunca sürekli fonda müzik çalıyor,özellikle Beatles şarkıları.

-Beni hiç unutmayacağın doğru,değil mi?diye kulağıma fısıldadı.
-Seni hiç unutmayacağım.Seni unutmam imkansız.
Kitabın temelini bu diyalog oluşturuyor bence.
Kahramanımız Vatanebe 37 yaşındadır.Uçakta Norwegian Wood adlı şarkının çalınmasıyla geriye döner ve yaşadıklarını hatırlar.Verdiği söze sadık kalmış ve unutmamıştır.Lise yıllarında en yakın arkadaşı Kuzuki ve onun kız arkadaşı Naoko ile uyumlu bir üçlüdürler,sürekli beraber olurlar ancak Kuzuki intihar eder.Onun ölümünden sonra Vatanebe ve Naoko hiç görüşmezler.İkisi de üniversite öğrenimi için Tokyo'ya gelirler ve birgün aynı metroda karşılaşırlar.Tekrar görüşmeye başlarlar.Naoko'nun yirminci yaşgününde sarhoş olup,birlikte olurlar.O geceden sonra Vatanebe Naoko'dan haber alamaz.Uzun bir süre sonra Naoko'nun ruhsal problemleri sebebiyle Dostlar Pansiyonu adlı bir klinikte olduğunu öğrenir,onu ziyaret eder.Klinikte Naoko ve onun arkadaşı Reiko ile üç gün geçirir.Müzik,içki ve güzel sohbetler.Kitabın en güzel bölümleri bu günlerin anlatıldığı sayfalardı benim için.
Naoko çok hastadır ve klinikten ne zaman çıkabileceği de belirsizdir.Vatanebe buna rağmen umutludur ve onunla birlikte yaşama hayalleri kurmaktadır.
Vatanebe için günler kitap okuyarak,derslere girerek,müzik dinleyerek geçerken Midori adlı bir kız girer hayatına.Midori enerji dolu ve sevimli bir kızdır,Vatanebe'den hoşlanmaktadır.Ancak Vatanebe ona karşılık veremez.Naoko'ya mektup yazmakta, onun iyileşmesini beklemektedir.Naoko tam iyileştiğine inanıldığı bir anda intihar eder.Vatanebe acısından yollara düşer.Tam iki ay amaçsız bir şekilde gezip,durur.Döndüğünde Reiko onu ziyarete gelir ve yeni bir hayata başlamasını tavsiye eder.Onu yolcu ettikten sonra Midori'nin varlığını hatırlar ve bu ona mutluluk ve umut verir.Midori'yle mutlu sona ulaştı mı bilemiyoruz,yazar bunu biraz da bizim yaratıcılığımıza bırakmış sanırım
Kitabın magical realism'in güzel bir örneği olduğunu okudum bir yerde.Doğru zannediyorum.
68'li yıllarda geçen; ölüm acısı,aşk,arkadaşlık,seks,müzik,kitaplarla örülmüş sıradışı bir roman.
Romanın kahramanı tam bir kitap kurdu.Sürekli okuyor,müzik dinliyor ve birşeyler içiyor.Viski,sake,kahve,çay
68'li yıllarda geçmesine rağmen kitapta politika ve siyasi görüşlerden çok fazla söz edilmemiş.Kendini halktan biri sayan Midori'nin üniversitedeki sosyalist öğrenciler hakkında söylediği şu sözler dışında:
O koca koca söylevleriyle,sadece ve sadece yeni kız öğrencilerde hayranlık uyandırmak ve ellerini eteklerinden içeri sokmak için böbürlenip duruyorlar.Bundan başka bir şey düşündükleri yok.Sonra da dördüncü yıla geldiklerinde ,Mitsubishi'de,IBM'de veya Fuji Bankası'nda işe alınmak için saçlarını kestiriyorlardı, sonra da Marx'ı hiç okumamış güzel bir genç kadınla evleniyorlar ve çocuklarına olmadık,gülünç adlar veriyorlardı.Bütün bunların içinde,eğitim-endüstri işbirliğinin yok edilmesi,nerede kalıyor?Öylesine gülünç ki insanın ağlayası geliyor.
Bu tür konuların geçtiği sf 217-220 arası özellikle okumaya değer.


Yazar ve kitapları hakkında daha fazla okumak istersenizburaya göz atabilirsiniz.





BİR DİLİM LEZZET
Herkesle aynı şeyleri okuyunca,ister istemez herkes gibi düşüneceksin.Bu da kabalık ve sıradanlık olur.Ciddi biri böyle şeylerle zaman harcamaz.

------------

Kaderinden yakınma bunu aptallar yapar.

------------
Yaşamın bir bisküvi kutusuna benzediğini düşün.Kutunun içinde, her tür bisküvi vardır,sevdiklerin de sevmediklerin de, öyle değil mi? Ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece.Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte.Şimdi bunu yaparsam,sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime.İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir.


3 Ekim 2009 Cumartesi

KABUK ADAM-ASLI ERDOĞAN

EVEREST YAYINLARI,2008
140 sayfa


Aslı Erdoğan'ın Mucizevi Mandarin'den sonra okuduğum ikinci kitabı ve ilk romanı.Tarzı yine aynı,biraz hüzün,biraz karamsarlık.Sanki içinize bir ayna tutup bütün duygularınızı şeffaf bir şekilde kaleme döküyor yazar.Bu romanında yalnızlık,kadın-erkek ilişkileri,kariyer planları,tecavüz,şiddet,sevgi ve şefkat konuları derinlemesine irdeleniyor.Bu kitapta da şefkatten korkusunu açıkca belirtmiş romanın kahramanı.
Sanıyorum yazarın kendi hayatından izler taşıyan bir roman bu.
Adı kitabın içinde hiçbir yerde yazılmayan kahraman,yazarın deyimiyle en iyi okulların diplomalarını kağıt peçete gibi üst üste yığmış,dünyaca ünlü bir fizik laboratuvarına kabul edilmiş, başarılı bir bilim kadınıdır.Ancak edebiyatı daha çok sevmektedir ve mutsuzdur.Bir grup fizikçi ile seminerlere katılmak üzere Karayipler'in bir adasına gelir.Orada Tony adlı bir siyahiyle tanışır.Tony,denizden çıkardığı kabukları turistlere satarak yaşamını sürdüren gerçek bir insandır.Ona aşık olur ancak bunu kendine bile itiraf edemez.Bundan kaçmak için çılgın ve aptalca şeyler yapar.Romanın sonu çok hüzünlü gerçekten.Kariyer yapmış ve yaptığı işte mutsuz birçok insan kendinden birşeyler bulacaktır kitapta.
Bazen okurken bu karamsar ve hüzünlü kadının kitaplarını neden okuyorum diye sıkıldığım anlar oluyor.Sonra yazdığı bir cümle tokat gibi suratımda patlıyor ve içimi kanatıyor,duygularıma tercüman oluyor bazen ve devam ediyorum okumaya hüzünlenerek.
Kitapta Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabına şu cümlelerle atıfta bulunulmuş sanki:"Çünkü ikimiz de tutunamayanlardandık"

KİTAPTAN
Cennetle cehennem iç içedir,ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına,aynı karabüyü ayinlerindeki gibi dönüşebilir,çünkü insanın tam zıddı yine kendisidir.
--------------------
Bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın
--------------------
"Cehenneme giden yolun taşları iyi niyetle döşenmiştir" derler ama ben buna inanmıyorum.Her niyet taşını ters çevirin altında bir alçaklık saklıdır.Cehenneme giden yolun taşları bence korkuyla döşenmiştir.İçimdeki insan uyanmıştı ve bütün uyanışlar korku vericidir.
--------------------
Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül,tek armağan,sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz.Sonra da ömür boyu,bu asla bağışlanmaya günahın lanetini sırtımızda taşırız.


30 Eylül 2009 Çarşamba

YALNIZLIK GİTTİĞİN YOLDAN GELİR


SEL YAYINCILIK,2007
207 SAYFA

Sofalar seninle serin
Odalar sesinle ferah
Günüm sevinçle uzun
Yatağında kalktığım sabah

Elmanın yarısı sen yarısı ben
Günümüz gecemiz evimiz barkımız bir
Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter
Yalnızlık gittiğin yoldan gelir

Kitap adını Oktay Rıfat'ın yukarıdaki dizelerinden almış.
Sina,Bafralı zengin bir ailenin çocuğudur.Anne ve babasını küçük yaşta kaybettiği için Dayı'sının yanında büyür.Dayı onun için çok parlak bir kariyer planlar ve yurtdışında okutur,döndüğünde bir bankada Genel Müdür Yardımcılığı'na kadar yükselir.Kahramanımız bir kitapçokseverdir,sürekli okur.Sanat eserlerine özellikle de resime çok meraklıdır.Oktay Rıfat en sevdiği şairdir.Çela adında bir kıza aşık olmasıyla hayatı değişir.Dayı,Sina'nın kariyerine zarar vereceğini düşündüğünden ikisini ayırır.O da dayısına kızıp evi terk eder ve eski bir konakta oda kiralar.Odanın önceki sahibi O.Y.ona gizemli bir mektup bırakmıştır.Dünyanın en iyi yazarını bulma yolundadır artık.Bu arada Çela da ortadan kaybolmuştur,bir taraftan onu da arar kahramanımız.Bu arayışlar esnasında Beyoğlu ve Manhatta'nın arka sokaklarına uzanan yolculuklar yapar.Dünyanın en iyi yazarını bulur ve bu esnada başka bir kadınla karşılaşır:Dua.Çela'yı bulduğunda ise çok geçtir.İkisi arasında sıkışıp kalmıştır.Kitap sona ermiyor ve bir devam kitabı var bildiğim kadarıyla.O kitapta da Dünyanın En İyi Ressamını arayacak Sina gibi görünüyor.
Birçok şair,yazar,ressam,kitap,kitabevi ayrıntılariyla donatılmış tadına doyamayacağınız bir kitap.Diğer kitabıyla devam edeceğim.
KİTAPTAN
Nitelikli bir insanın kendinden iyi dosta gereksinimi olabilir mi?Sonra kitaplar,kıskanç değil midir onlar?Çok insan dostu olan bir gerçek kitap dostu tanıdınız mı?
--------------------
İlk sevdiğim sözcük " dua"
Beceremediğimdendir
Son sevdiğim "yalnızlık"
Çekip gidemediğimdendir

26 Eylül 2009 Cumartesi

MÜLKSÜZLER-URSULA K. LE GUIN



METİS YAYINLARI,2009
335 sayfa
1974 yılında bir bilim-kurgu romanı olarak yazılan kitap bu alanda en önemli iki ödül olan Hugo ve Nebula ödüllerini almış.Bilim-kurgu romanı olmasının ötesinde kapitalizm,anarşizm,bireysel özgürlük konularında düşündürtüyor sizi.

Hangi mükemmel sistem insanın duygularına,egosuna,kişisel isteklerine galip gelebilir?

Bireysel özgürlük nerede başlar,nerede biter?

Kitaba dönersek;Anarres seneler önce Urras’dan göç etmiş kendilerine Odocu diyen küçük bir grup anarşistin yaşadığı kurak ve verimsiz bir dünya.Liderleri Odo isminde bir bayan.Çok önce yaşamış,bu yüzden kitabın kahramanları arasında değil.Anarres ismi anarşizm’den geliyor.Urras ise kapitalist düzenle yönetilen bir topluluk.Verimli toprakları ve doğal güzellikleri var.İsim ABD(USA) ve eski adıyla SSCB(USSR)isimlerinin baş harflerinden oluşuyor.
Romanın kahramanı Shevek Anarres’li bir fizikçidir.Urras’da da başarılı bir bilim adamı olarak tanınmaktadır.Herşey Shevek’in çalışmalarını yapmak için Urras’a davet edilmesiyle başlıyor.Yazar,Shevek’in yaşadıklarıyla parallel olarak iki dünyanın olumlu ve olumsuz yönlerini de ortaya koyuyor.
Kendini anarşizme yakın gören sevgili yazarımız Ursula bu sistemi tamamen savunmak yerine eleştirisini de yapıyor kitapta.
Kitap konusunda diğer bir ayrıntı da kitabın Dostoyevski'nin Ecinniler(Possessed)adlı kitabına cevaben yazılmış Mülksüzler(The Dispossessed)
Kitap üzerinde mükemmel görünen sistemlerin pratikte çöktüğü şu günlerde artık klasik haline gelmiş bu kitabı okumak lazım.
KİTAPTAN:


Bütün olmak parça olmaktır.gerçek yolculuk geri dönüştür.
-------------------


Farklı güneşlerin ışıkları farklıdır, ama tek bir karanlık vardır.
-------------------

Vermediğiniz şeyi alamazsınız,kendinizi vermeniz gerekir.Devrimi satın alamazsınız.Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak...
--------------------

Erkeğin istediği özgürlüktür.Kadının istediği mülkiyettir.Seni ancak başka birşeyle takas edebilirse serbest bırakır.Bütün kadınlar mülkiyetçidir.

20 Eylül 2009 Pazar

BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN-HIFZI TOPUZ


REMZİ KİTABEVİ,2007
264 SAYFA

Benim çok sevdiğim hüzünlü yazarım Sabahahattin Ali'nin hayat hikayesi Hıfzı Topuz'un kaleminden anlatılıyor kitapta. Sabahattin Ali sosyalist düşünceye sahip olduğu için hapse atılmış,yazıları yasaklanmış.En sonunda canı pahasına ülkeyi terk ederken esrarengiz bir şekilde öldürülüyor.Kitapta bu hüzünlü yaşamın yanında Cumhuriyet'in ilanı sonrasında yaşanan sancılı yıllar da anlatılıyor.daha yazacak çok hikayesi varmış Sabahattin Ali'nin ancak 40 yaşında hayata gözlerini yummuş.Hepimiz severek dinleriz şu dizeleri:
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma

Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır


Yaşantısındaki hüzün kitaplarına yansımış.Sürekli melankolik aşklar yaşarmış Sabahattin Ali bunun yansımalarını da Kürk Mantolo Madonna adlı kitabında görmek mümkün.Daha çok yaşayıp,daha çok yazsaydı keşke.

18 Eylül 2009 Cuma

GEORGE ORWELL-1984

CAN YAYINLARI
KASIM 2008,270 SAYFA




Yazarın okuduğum ikinci kitabı ve çok etkilendiğimi söylemeliyim.Kitap 1949 yılında yazılmış ve hala çok popüler.Artık bir klasik olmuş.Kitapta devletin tek otorite olduğu bir düzen anlatılıyor.Sabah sporları dahi devletin kontrolünde yapılıyor.Bu düzene uymayıp isyan edenler ise çeşitli yerlere koyulmuş olan telekulaklarla tespit edilip,buharlaştırılıyorlar.Tarih yaşanan olaylara göre sürekli değiştiriliyor.Her yerde bu düzenin başındaki kişi olan Büyük Birader'in fotoğrafları var.
Winston bu düzeni sevmiyor ama isyan edemiyor.Sevgilisiyle beraber bir eskici dükkanının üst katına saklanıyorlar.Kaçıyorlar çünkü aşık olmak yasak.Ancak yakalanıyorlar.Kitapta yazılan ve yaşananların bir kısmı insanı ürkütüyor.
Yazar totalizm karşıtlığını düşsel bir dünya kurarak anlatmış.Tarih kayıtları değiştirilirken insanların kullandığı dil de deformasyona uğratılarak yeni bir dil yaratılmaya çalışılıyor.
Anti-ütopik bir klasik olarak okunması gereken bir kitap.

12 Eylül 2009 Cumartesi

MESNEVİ-MEVLANA CELADEDDİN RUMİ

ŞEFİK CAN,2008,700 sayfa

Bu bloğu sürekli takip edenler farkındadır zannediyorum.Uzun zamandır çok fazla kitap eklemedim.Bunun sebebi bu altı ciltlik muhteşem eseri hakkını vererek ve sindirerek okumaya çalışmamdır.Nihayet geçen hafta bu uzun kitabını son sayfasını okudum ve ne yazacağımı bilemediğim için bugüne kaldı kitap yorumum.Çünkü Mevlana o kadar güzel şeyler yazmışki ben ne yazsam da anlatamayacağımdan korktum bu güzellikleri.

Mesnevi'nin birçok farklı tercümesi var piyasada ancak ben bir dostumun tavsiyesine uyarak Şefik Can'ın yapmış olduğunu tercih ettim.Bu tercüme toplam üç kitaptan oluşuyor.herkitap iki cilt içeriyor.Diğerlerini incelemedim ama okuduğum kolay anlaşılır ve dipnotlarla yeterince takviye edilmişti.İleriki zamanlarda zaman ve koşullarımın uygunluğuna göre diğer tercümelerle karşılaştırmalı okumayı da planlıyorum.
Kitabın yazılış koşullarını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Mesnevi_(Mevl%C3%A2n%C3%A2)
Kitapta müslümanlık,inanç,sevgi,dostluk,Allah sevgisi konuları hikayelerle şiirsel bir şekilde anlatılmış.Manevi olarak huzur buluyorsunuz okurken.Müslümanlığın ne olduğu Kuran ayetlerine ve hadislere dayanarak çok güzel anlatılmış.
Benim kitapta yakaladığım şu ufak detaylar ilginç geldi bana:
Nasreddin Hoca'nın bir fıkrası vardır.hanımı eti yer de kedi yedi der Hoca'ya.Hoca da tartar kediyi...Bu fıkra Mesnevi'de geçiyor.
Paulo Colelho'nun Smyacı Kitabı'nı okumayan çok az insan vardır herhalde.Bu kitabın da Mesnevi'den esinlenerek yazıldığını düşünüyorum ben.Aynı hikaye Mesnevi'nin son cildinde var.Paulo Coelho hikayeyi biraz uzatıp romanlaştırmış.Haddimi aşmak istemem ama modern İspanyol Sufimiz P.C Mesnevi'yi okuyup bu hikayeden esinlenmiş olabilir.

Peki neden bizim Mesnevi'miz bu kadar geri planda kalmış?tanıtılmamış.Esin kaynağı olduğu kitaplar dünya çapında ünlü olup,okunurken?2007 yılında ben dahil hangimiz okuyup anlamaya tanıtmaya çalıştık bu kitabı?Elif Şafağın Aşk kitabını mı bekliyorduk?birşeylerin ilgimizi çekmesi için medyatik mi olması gerekiyor?
Kendi adıma gerçekten utanıyorum.Senelerdir Mesnevi'yi okuma isteği içerisindeyim ama ben de aynı hatayı yaptım.
Zararın neresinden dönsek kardır.O yüzden hemen bir Mesnevi kitabı sipariş edip,okumaya başlayın derim ben.
Keyifli ve huzurlu okumalar

KİTAPTAN:
Bu dünya,bir dağa benzer.İşlerimiz,yaptıklarımız da seslenmek gibidir.Seslerimiz güzel de olsa, çirkin de olsa,dağa çarpar,döner yine bize gelir.

Şunu bil ki,ağızdan,dilden ansızın çıkan söz,yaydan fırlamış ok gibidir.Ey oğul, o ok bir daha geri dönmez;suyu baştan kesmek gerek

Nice dualar vardır ki, dua edenin aleyhinedir.Onun ziyanına ve helakına sebep olacak bu duaları,pak ve mukaddes olan Allah,kereminden merhametinden dolayı kabul etmez





17 Ağustos 2009 Pazartesi

FRANNY VE ZOEY-J.D.SALINGER

YKY,2008
152 SAYFA

Salinger'in okuduğum ikinci kitabı.Kendine has bir yazı uslubü var yazarın.Yalın bir dil,zeki bir anlatım tarzı.Kitapta iki tane kısa hikaye var.İlk hikayede Glass ailesinin kızları Franny,hafta sonu kolejde okuyan erkek arkadaşını görmek üzere onun yanına gider ancak bütün o kolej zırvalıklarından ve çevresinden çok sıkılır.İsa'nın Duası ile ilgili okuduğu bir kitabın da etkisiyle rahatsızlanır ve evine gelir.
Glass'lar ilginç bir ailedir.Bütün çocuklar televizyonda yayınlanan zeki çocukların çıkarıldığı bir programa katılmışlardır çocukken.Bir tanesi intihar etmiş,diğeri inzivaya çekilmiş ve evine mektuplar yazmakta.
İkinci hikayede Franny evdedir ve salondaki koltukta depresif bir halde uyumaktadır.Evde yaşayan diğer kardeş Zoey ile Franny'nin sohbetlerinden oluşuyor ikinci hikaye.Din ve yaşam üstüne ilginç sohbetler var kitapta.
KİTAPTAN:
Sen birinden ya hoşlanıyorsun ya hoşlanmıyorsun.Hoşlandıysan sabahtan akşama yalnız sen konuşuyorsun ve kimse ağzını açamıyor.Birinden hoşlanmadıysan eğer-ki çoğu zaman böyle oluyor-o zaman da ölüm sessizliğine bürünüp öylece oturuyorsun orada,ki karşındaki konuşa konuşa iyice kendini batırsın.
Allah Kahretsin.Dünyada hoş şeyler de var-hakkaten hoş şeyler yani.Hepsini birden ıskalayacak kadar salağız biz.Olup biten her şeyi hemen o sefil küçük egolarımıza gönderiyoruz mütemadiyen
Niye evlenmiyorsun ki?
Tren seyahatlerinden fazlasıyla hoşlanıyorum.Evlendiğin zaman pencere kenarında hiç oturamıyorsun artık.

26 Temmuz 2009 Pazar

MUCİZEVİ MANDARİN-ASLI ERDOĞAN

EVEREST
MAYIS,2009
142 SAYFA

Takip ettiğim bloglardaki tüm kitapseverlerin beğeniyle okuduğu bir yazar Aslı Erdoğan.Bu vesileyle ben de okumaya karar verdim onun kitaplarından birini.
İçinde birçok öykü bulunan bu kitap yazarın ilk öykü kitabı.Kitabın genelinde karamsarlık hakim.Yazar, hissettiklerini büyük bir içtenlikle yazmış.Bu da kitabı çok etkileyici yapmış.Her satır büyük titizlikle okunup anlaşıldığunda sonuç muhteşem ve etkileyici bir anlatım.Özellikle Mucizevi Mandarin beni en çok etkileyen öykülerden biri oldu.
Aslı Erdoğan okumaya devam.Sevdim yazarın tarzını.

KİTAPTAN:
Şu ya da bu olduğu,sana şundan ya da bundan söz açtığı için değil, seni sevdiği ve hep sana döndüğü, ona ne kadar kötü davranırsan davran, bir köpek gibi sürekli geri döndüğü için birini sevmek....

Bak güzelim,ne olursa olsun aldırma ona.Bir erkek karşına kurulmuş, sanki sen onun kaburga kemiği bile etmezmişsin gibi bir tavırla, senin hakkında, geçmişin, geleceğin, ne olduğun, ne olamayacağın hakkında ahkam kesmeye kalkışınca onu sakın dinleme.Sana kalçalarının fazla yağlı,göğüslerinin sarkık,gözlerinin daima uykulu olduğunu,kafanın pek hızlı işlemediğini söylüyorsa,edebiyat zevkini bayağı bulup,lisansüstü çalışmana ya da acemiliklerle dolu ilk şiirlerine,bestelerine bıyık altından gülüyorsa anında bırak onu.Hele hele,bir de tutmuş senin asla mutlu olamayacağını ileri sürüyorsa,haddini bilmez bir alçaktır,burnunun üzerine bir yumruk hak etmiştir.

Şefkat bazen nasıl da en çok gereksinim duyanları paramparça ediyor.

Ne saçma ne umutsuz.Bir boşlukta ne olduğunu bile haturlamadığın bir şeyi aramak.Bütün taşları teker teker kaldırıp altlarına bakarak,bütün kovuklara,deliklere, çukurlara ellerini sokarak ,çılgınca aramak.Oysa her defasında yeniden,yeniden bulduğun umutsuzluk sadece.

19 Temmuz 2009 Pazar

PİNHAN-ELİF ŞAFAK

DOĞAN KİTAP,

NİSAN 2009

230 sayfa
Doğuştan iki başlı,iki ruhlu bir çocuktur Pinhan.Gündüzleri sürekli haylazlık yapar.Durri Baba Tekke'sinin bahçesindeki inanılmaz güzellikteki elmaların peşisıra haylazlık ederken bu tekkede yaşamaya başlar.Pinhan adını verir Durri Baba ona.

Tekkede herkesin bir hikayesi vardır.Pinhan da kendi hikayesini yaşamalıdır.Yollara düşer Şehr-i İstanbul'a gelir.Burada ikibaşlı bir mahalleye düşer yolu.Eski adı Akrep Arif,yeni adıyla Nakş-i Nigar.Mahallede bu ikibaşlılık yüzünden uğursuzluklar yaşanmaktadır ve onların da kurtulmak için ikibaşlı birine yani Pinhan'a ihtiyacı vardır.

İstanbul'un mahalle hikayeleri,efsaneler,aşk ve ilginç karakterle dolu tadına doyulmaz bir roman.1998 yılında Mevlana Büyük Ödülü'nü almış. Bana biraz İhsan Oktay Anar kitaplarını hatırlattı.Kitapta Arapça sözcükler kullanılmış ancak bu romanın akıcılığını yavaşlatmamış aksine zenginleştirmiş.
Son söz İyi ki varsın Elif Şafak.

Pinhan, örtük anlamına geliyormuş.



KİTAPTAN:



Görünenle yetnirsen eğer sadece tırtılı bilirsin.Çirkindir ya tırtıl,gönlünü çelmez.Görünenin ötesine geçmek istersen eğer,aradan örtüyü kaldırıp da gönül gözü ile bakarsan,kelebeği bulursun karşında.Güzeldir ya kelebek gönlün ona akar.Lakin gönül gözünle görürsen eğer,kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın.

Sade tırtıl ile kelebek değil elbet.Sakın ola horgörme,canları horgörme.Bak bu gayb alemine,bir kendini gör.Bak kendine cümle mahlukatın özünü gör.Devri tamam olan gelir,devri tamam olan gider.Gelen gidende saklıdır;giden gelende saklı



Kırılmamak için bükül

Düzolmak için eğril.

Dolmak için boşal,

Parçalan ki yenilen

Az şeye sahip olnlar

Çoğa kavuşabilirler

Çok şeyi olanların zhni karışır

Tao Te Ching 22



Nicedir adını bekler dururdu.Velhasıl adı da onu.İşte bugün kavuştular birbirbirlerine.Adı Pinhan olsun bundan böyle.



İsim dediğin Hz.Adem'den bu yana,kendini taşıyanı kah usul usul yoğurur,kah efsunlu iplerle sıkı sıkı bağlardı.



Bülbüle gülzar, tutiye şeker, sarrafa gevher ne ise dervişe de muhabbet odur.



Ayineye sen nasıl bakarsan,ayine de sana öyle bakar



11 Temmuz 2009 Cumartesi

JOSE SARAMAGO-KÖRLÜK


CAN YAYINLARI,2009
339 SAYFA


Körlüğün salgın hastalık gibi yayıldığı bir kentte yaşayanların hikayesi anlatılıyor kitapta.Önce bir adam yeşil ışığın yanmasını beklerken arabasında,daha sonra muayeneye gittiği göz doktoru ve kentteki herkes kör olur.Devlet kör olanları önce bir akıl hastanesinde karantinaya alır.Bu salgında kör olmayan tek kişi göz doktorunun eşidir.Akıl hastanesinde tam olarak bir düzen kurulamaz ve ahlaki değerler alt üst olur.İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelirler.Her türlü suç,ahlaksızlık normal görülmektedir.Tek kişinin gözlerinin görmesi de bu durumu değiştirmez,aksine gören kişi çok acı çeker.Sonunda bir yangın neticesinde kaldıkları yerden kaçarlar ancak dış dünyada da durum çok farklı değildir.Herkes kör olduğu için çöpler toplanmamıştır,kimse evini bulamamamaktadır,yiyecek ve su kıtlığı vardır. İnsanlar artık hayvanlaşmıştır.Diş doktorunun eşi, bir grup körle birlikte yaşamını devam ettirmek için evine gelir.Ancak koşullar çok zordur.Sonra herkes tekrar görmeye başlar.

Yazar liberal demokrasi'nin eleştirisini büyük bir ustalıkla yapmış bu kitapta.İronilere de çok fazla yer verilmiş.

Nobel Ödüllü yazarın bu olağanüstü kitabını okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.


KİTAPTAN:

Dünyadan o kadar uzağız ki zaman gelecek artık kim olduğumuzu unutacağız,birbirimizin adını bile söylemek aklımıza gelmeyecek,zaten bu neye yarar ki,adlarımızın bize ne yararı olur ki,köpekler birbirini bizim yaptığımız gibi tanımazlar ya da tanısalar bile kendilerine verilmiş olan adla değil,onun kokusunu öteki köpeklerden ayırt ederek tanırlar,...


Yalnızca vadesi dolan ölür,ölüm bizi bize haber vermeden seçer.


Verilen sözler her zaman tutulmaz,bunu kimi zaman zayıflığımızdan,kimi zaman da bizi aşan,hesaba katmadığımız bir gücün zorlamasıyla yaparız.



27 Haziran 2009 Cumartesi

ALTIN BALIK-J.M.G Le Clézio







İLETİŞİM,2008
210 sayfa
"Ey balık,küçük balık,kendine dikkat et!Dünyada seni yakalamak üzere atılmış o kadar çok olta ve ağ var ki"



Le Clézio,Nobel ödüllü Fransız bir yazar. bu kitabında altı yaşındayken kaçırılarak Kuzey Afrika'ya getirilen ve burada yaşlı bir kadına satılan Leyla'nın ilginç yaşam öyküsünü anlatıyor.Roman Leyla'nın kendi topraklarına dönmesiyle bitiyor.Hayata meydan okuyan ve cesur bir kızın yılmadan süren mücadelesi.Berduş bir hayat yaşar Leyla.Kitabın genelinde en çok beni etkileyen şeylerden biri Leyla'nın her şekil ve şartta dahil kitap okuması(çöpten topladıkları da dahil)

Yazarın da göçebe bir hayat tarzı varmış ve bunun yansımlarını kitapta görebilirsiniz.Kitabı okurken sürekli kendimi Leyla'nın yerine koydum ve cesaretine hayran kaldım.Etkileyici ve güzel bir roman.Fransız bir yazarın kaleminden zenci bir genç kızın sıradışı hikayesini okumak ilginç.

Ayrıca romandan bulduğum bir kitabın izini sürüyorum bu aralar:Italo Svevo-Zeno'nun Bilinci.Kahramanımıza bu kitabı okuması tavsiye ediliyor ve deniyorki:"bu kitabı okumayan hiçbir şey okumamış sayılır."Merakımı uyandırdığı için okumak istiyorum bu kitabı da.





21 Haziran 2009 Pazar

AY SARAYI-PAUL AUSTER

CAN YAYINLARI,MART 2008
312 SAYFA
Paul Auster en sevdiğim yazarlardan biri. Bu kitabı ise gerçekten olağanüstü.
Marco Stanley Fogg birlikte yaşadığı dayısının ölümünden sonra parasız kalır ve dayısından miras kalan kitapları birer birer satarak hayatını bir süre zor da olsa devam ettirir. Kitaplar bitince bir işe girip çalışmaz ve parkta yaşamaya başlar.Arkadaşı Zimmer ve tesadüfen tanıştığı ( kitapta tesadüfler çok fazla rol oynuyor)Kitty Wu onu kurtarır ve tekrar yaşama döndürürler.Gazete ilanında tekerlekli sandalyeye mahkum bir ihtiyara bakma işini bulur ve işe kabul edilir.Bu ihtiyar onun dedesidir.Onun da hayat hikayesi çok ilginçtir.Burada ikinci bir hikaye çıkar karşımıza.Sonunda Fogg yıllardır hiç görmediği babasını da bulur ve onunla yakınlaşır.
Yazar birbirinden hayatların son demlerinde haberdar olan üç kuşağın ilginç öyküsünü anlatıyor.Herbirinin hikayesi çılgın ve olağanüstü.Bazen hüzünleniyor,bazen de gülümsüyorsunuz okurken.

KİTAPTAN:
"Uçurumdan atlamıştım ve son anda bir şey uzandı,beni havada yakaladı.O bir şeyin adına sevgi diyorum.İnsanı düşünmekten alıkoyacak tek şey yerçekimi yasalarını yok edecek kadar güçlü tek şey sevgidir."

"Yaşamını rüzgarın esintisine bıraktığın zaman,daha önce hiç bilmediğin ,başka koşullarda öğrenilemeyecek şeyleri keşfediyorsun."

10 Haziran 2009 Çarşamba

HAYVAN ÇİFTLİĞİ-GEORGE ORWELL

CAN YAYINLARI,2008
158 SAYFA


Beypazarı Çiftliği hayvanları,çok saygı duydukları Koca reis adlı domuzun da etkisiyle kendilerine yem verilmediği birgün çiftlik sahibine karşı ayaklanır ve devrim yapıp,çiftliğin yönetimini ele geçirirler.Artık kendileri için çalışıp,üretecek ve insanın kölesi olmayacaklardır.İlk günlerde insanlar gibi davranıp,yaşamayacaklarına dair yasalar yayınlanır,marşlar söylenir,herkes çok umutlu ve mutludur.Çünkü özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Koca Reis öldükten sonra yönetimi Napoleon isimli domuz üstlenir.Sürekli yanında bulunan Snowball'a emirlerini söylemekte ve kimseyle muhatap olmamaktadır.Zamanla çiftlikte sorunlar çıkar.Yiyeceklerin en verimli ve güzelleri domuzlarla köpekler arasında paylaşturılmaya başlar.Bu duruma kimse ses çıkarmaz.Koyunlar zaten Napoelon'un ağzının içine bakmaktadır.Çiftlikteki en çalışkan hayvan olan Boxer'da kendini çalışmaya adamış,"Daha çok çalışacağım" diyerek sessiz kalmaktadır.Çiftlikteki hayvanlar,yalan yanlış söylentilerle sürekli uyutulmaktadır domuzlar tarafından.
Kitabın sonunda domuzlar ve insanlar aynı masada oturmakta ve içkilerini yudumlamaktadır.Yandaki çiftliğin sahibi domuzlara dönerek şu espriyi yapar:"Sizler aşağı kesimlerden hayvanlarınızla uğraşmak zorundaysanız bizler de bizim aşağı sınıflardan insanlarımızla uğraşmak zorundayız."
Yazar,mükemmel düzen yaratma çabasının ne kadar zor hatta imkansız olduğunu çok başarılı bir şekilde hicvetmiş.okuması kolay,aynı zamanda düşündürücü bir kitap.

23 Mayıs 2009 Cumartesi

ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR- JEROME DAVID SALINGER





YKY,2002,6.BASKI


202 SAYFA


Kitabın orijinal ismi Catcher in the Rye,Daha önce Türkçe'ye Gönülçelen adı ile de çevrilmiş.


Ergenlik çağındaki Holden Caulfield adlı bir çocuğun okuldan kovulmasıyla Noel öncesi yaşadığı şehre gelip,evine uğramadan bir otelde kalarak yaşadığı maceralar anlatıyor.Bu maceraları onu pskiyatri kliniğine taşıyor.


Kitaptaki kimi muzır kısımlar hoşa gitmese de,dikkatli okuyucular aşağıda yazacağım bilgelik dolu kısımlardan etkilenecektir.Kitap edebiyat dünyasında büyük yankılar uyandırmış.Kitabın yazarının da bunda etkisi olduğu düşünülebilir.1963 yılından bu yana yeni kitap yazmamış ve büyük bir gizlilik içinde yaşıyormuş.


Birçoğumuzun ergenlik çağında çılgın,asi davranışları olmuştur.Kitabın kahramanı Holden yetişkin dünyasının ikiyüzlü ilişkilerinden bıkmış ve masumiyet arayışında bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.Yazar kitapta karşısındaki ile konuşuyor gibi bir dil kullanmış.Holden aklına gelenleri,yaptıklarını saf ve masum bir şekilde aktarmış.Bu anlamda kullanılan dil sıradışı.


Kitabın kahramanını kendime çok yakın hissedemedim.Yaptıklarını da çok onaylamadım.Ama bu tabiki kitabı sevmediğim anlamına gelmiyor.Kitapta anlatılanlara yabancı hissettim kendimi.

KİTAPTAN:

Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman,bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da,canım her istediğinde onu telefonla arayıp,konuşabilseydim diyorsanız,o kitap bence gerçekten iyidir.

------------------

Büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne.Binlerce çocuk,başka kimse yok ortalıkta -yetişkin bir kimse -yani benden başka.Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum.Ne yapıyorum,uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum;nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken,ben bir yerlerden çıkıyor,onları yakalıyorum.Ben çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim.Çılgın bir şey bu,biliyorum,ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim.Biliyorum, bu çılgın bir şey

----------

Olgunlaşmamış insanın özelliği,bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir,olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.

21 Mayıs 2009 Perşembe

ÇOK GURURLU,ÇOK KIRILGAN-ALFONSO SIGNORINI



2007,TURKUVAZ KİTAP

247 sayfa

La Divina(İlahe)diye adlandırılan Maria Callas'ın hayatı roman şeklinde anlatılıyor.Klasik bir biyografi kitabı değil.Yazar Callas'ın hayatını roman şeklinde anlatmış.Hayata fakir,şişman ve çirkin bir Yunanlı olarak başlayan Callas'ın zirveye çıkış öyküsünü zevkle okuyabilirsiniz.Kitapta,zayıflamak için tenya yumurtası yutma konusu biraz iğrenç.

Başarılı insanların hayat hikayesi her zaman ilgimi çekmiştir.Çünkü örnek alınacak yaşantılardır bunlar.Kitap beni bu açıdan hayal kırıklığına uğratmadı.Özellikle son sayfaları CD çalarıma Callas koyup dinleyerek okudum.Biraz hüzünlü,biraz düşünceli.Size de böyle yapmanızı tavsiye ederim.

10 Mayıs 2009 Pazar

BAB-I ESRAR- AHMET ÜMİT

DOĞAN KİTAP,2008
392 SAYFA

Yazarın okuduğum üçüncü kitabı.Daha önceki kitapları polisiye türündeydi.Bu kitabında ise tasavvufu yine gerilimli ve gizemli bir şekilde,polisiyeyi de dahil ederek işlemiş.
Karen Kimya Greenwood babası Mevlevi,annesi İngiliz bir sigortacıdır.Konya'da çıkan bir yangında yanan,şirketinin sigortalamış olduğu bir otel olayını araştırmak için Konya'ya gelir.Babası Mevlevi dergahında büyümüş bir derviştir.Annesiyle Konya'da tanışmış ve onunla evlenerek İngiltere'ye yerleşmiştir.Ancak ilahi aşka ulaşmak için Pakistan'lı arkadaşı Şah Nesimi'nin peşine takılıp ailesini terketmiştir seneler önce.Karen şehre geldiği ilk günden başlayarak yaşadığı olayların da etkisiyle hayalle gerçek arasında gidip gelir.Bu gidip gelmelerde ilahi aşk,Mevlana-Şems arkadaşlığını sorgular yazar.Gerçekten çok güzel kurgulanmış,sürükleyici,sırlarla dolu bir kitap.Sonu ise beni biraz hüzünlendirdi,gözlerim yaşlandı.
Okumanızı tavsiye ediyorum.

KİTAPTAN:
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
her gün bir yere konmak ne güzel
bulanmadan donmadan akmak ne hoş
dünle beraber gitti cancağızım
ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım
MEVLANA CELALEDDİN RUMİ

------------------------------------------------

"Bütün mahlukat sabrın ipliğiyle bağlıdır birbirine.Dünya sabırla döner.Çünkü güneşin de ayın da zamana ihtiyacı vardır.Sabırlı ol.Büyük sırlara ermen için sabır denizinde yüzmeyi öğrenmen lazım.Çünkü sırlar,sabır denizinin dibinde saklıdır."

-----------------------------------------------

"Bir çocuğa beden verebilirsin ama onun kalbine,ruhuna tesir edemezsin.Herkes kendi hayatını yaşar,herkes kendini yaratır.Ama insanı kendine götüren köprü çok incedir,çok dar.Bir tek kendisinin geçmesine izin verir.Kan bağı bir imtiyaz değildir bu yolculukta.Aksine çoğu zaman aşılması zor bir engeldir,kırılması imkansızkalın halkalarda oluşmuş bir zincir.İnsanın elini kolunu öyle bir bağlar ki,hiçbir zaman kurtulamazsın."

YOL AYRIMI-KEMAL TAHİR

İTHAKİ,2005
493 sayfa


Esir Şehir Üçlemesinin son kitabı.Türkiye kurtulmuştur,Kamil Bey de serbesttir artık.Ancak bu serbestlik özlenen huzur ve mutluluğu getirecekmidir?
Kitap Atatürk'ün Serbest Fırka'yı kurdurma çalışmalarının anlatımıyla başlıyor.Kitaptaki adıyla Selbes Fırka'nın kurulması demokratikleşme yolunda ilk adımın atılması demek.Bu adım başlarda karışıklığa yol açıyor.
Bu arada Kamil Bey ve arkadaşları beraberdir.Kamil Bey senelerdir kızı Ayşe'yi görmemiştir ve onu görme planları yapmaktadır.Eski eşi Nermin bir doktorla evlenmiştir ve Ayşe de onlarla beraber yaşamaktadır.Kamil Bey,öncelikle eski eşini ziyaret eder ve ona kızını görmek istediğini söyler.Kafasındaki esas düşünce kızının zenginliği bırakıp,yoksul babasına gerçekten isteyerek kucak açmasıdır.Ayşe babasının öldüğünü zannetmektedir.Eşi de öncelikle bir arkadaşının kızıyla görüşüp olayları alıştırarak ona anlatmasını tavsiye eder ve Kamil Bey,arkadaşı Doktor Münir'i yollar Ayşe ile görüşmeye.
Doktor Münir ile Ayşe sohbet ederler.Ayşe Kuvayi Milliyecilere hayrandır ve babasının da bu hareket içinde olduğunu öğrenince çok sevinir ve hemen onunla beraber yaşamak ister.Annesini ve evlendiği adamı bu harekete karşı olduğu için eleştirmektedir hatta.Bu arada Ramiz Bey'in eşi Fatma da ölmüştür.Oğlu Kadir de büyümüş ve delikanlı olmuştur.Ayşe'yi çok beğenmekte ve evlenmek istemektedir.Sonunda bu isteğine kavuşur da.
Bu son kitapta İhsan Bey ve Nedime Hanım'dan bahsedilmiyor.Hatta Kamil Bey'e bile çok fazla yer verilmemiş.Bu kitap, üçlemenin diğer kitaplarından bağımsız olarak okunabilir.Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Türkiye'nin demokratik bir ülke olma yolunda başlattığı ilk adımları anlatan bir kitap olarak.

KİTAPTAN:
Biz aydınlara çok su katılmıştır,hem de cıscıvık yabancı suyu...Su katılmamış yerli olmayınca hiçbirşey olunmaz.Çünkü gerçekten namuslu olunamaz.Bilirsin,batılalaşmaya yöneldiğimizden beri biz aydınlar halktan ayrılmışız.Çünkü bu batılılaşma bize halktan değil,Saray'dan gelmiştirHalktan kopmuş,halka dönebilmek umudunu tamamıyla yitirmiş Saray'dan...
-------------------------------------------------------------
Teslim olmak başka şey
Esir düşmek başka
Seni sevmek başka bir şey hürriyet
Uğrunda dövüşmek başka

2 Mayıs 2009 Cumartesi

ESİR ŞEHRİN MAHPUSU-KEMAL TAHİR

İTHAKİ,2005

378 SAYFA

Esir Şehir Üçlemesinin ikinci kitabı.İlk kitabın sonunda hatırlayacağınız üzere Kamil Bey yedi yıl hapse mahkum edilmişti.Bu kitapta Kamil Bey'in mahpus hayatı anlatılıyor.Önce yanlışlıkla hatırlılar koğuşuna koyulur.Burada külhanbeyleri,hırsızlar ve diğer suçlular vardır.Kemal Tahir çok usta bir yazar,özellikle dil konusunda.Kitapta külhanbeyini kendi dilinde konuşturacak kadar usta.Kamil Bey, bu koğuşta bir Paşa oğlu olarak çok zorluk çeker.Hayatında hiç tanımadığı,karşılaşmadığı insanlar ve farklı bir kültürdür bu.Koğuş ağası Faytoncu Osman Ağa,Kamil Bey'in parasını zorla kumarda son kuruşuna kadar alınca canına tak eder ve Ağa'yı bir güzel pataklar.Bu olay sonucunda Kamil Bey'in millici olduğu anlaşılır ve mahpusta uzun zamandır kendisini arayan Binbaşı Arif Bey'in koğuşuna geçer ve Millici Abi olur.Eşi Nermin onu çok fazla ziyaret etmemekte,kızı Ayşe'yi ise hiç getirmemektedir yanına.Daha önce kaldığı mahpustan arkadaşı Ramiz Bey'in eşi Fatma Hanım ise bir vefakarlık örneği göstererek her ziyaret gününe oğlu Kadir'le birlikte gelmektedir.Bu koğuşta hayat onun için daha kolay geçmektedir.Arif Bey'le Anadolu'dan gelen haberleri takip etmekte ve yeni bir Kamil Bey olmaktadır.
Birgün eşinin kendisinden habersiz uygunsuz bir davete katıldığını öğrenince onu boşamaya karar verir.Bir mektup yazar ve gönderir.İkinci Kitap da burada bitiyor.
Yazar hapisane yaşamı geleneklerini ve alışkanlıklarını anlatırken, buradaki insanların Kurtuluş Savaşı'na ve Atatürk'e bakış açılarını da eklemiş.Hapisanade bulunan herkesi lakap ve suçlarıyla anlatırken, konuştururken çok başarılı.O dönemin insan mozaiğini,farklı fikirleri çok güzel gözler önüne sermiş.Okumaktan büyük keyif alıyor insan.

26 Nisan 2009 Pazar

ESİR ŞEHRİN İNSANLARI-KEMAL TAHİR


İTHAKİ,2005
463 SAYFA
Kemal Tahir'in Esir Şehir Üçlemesinin ilk kitabı.
İstanbul işgal altındadır.Kamil Bey bir paşa oğludur.Büyük bir mirasa konmuştur.Uzun yıllar yurt dışında kaldıktan sonra eşi ve kızıyla İstanbul'a döner. Yurt dışında elindeki paranın büyük bir kısmını bitirmiştir.İstanbul'daki mülklerinin çoğu da işgal sırasında yanmıştır.İstanbul'da oturacak evi dahi kalmamıştır.Eşinin halasının yanında yaşamaya başlarlar ancak Kamil Bey rahat değildir,çünkü hala ve kocası şehri işgal den İngilizlerle çok sıkı ilişkiler içerisindedir.Bunun üzerine Kamil Bey Bağlarbaşı'ndaki köşkü yaşanabilecek bir yer haline getirmek için kolları sıvar.Komşusu ve arkadaşı Fuat Mahir de ona yardım eder.İşgal herkesin hayatını değiştirmiştir.Fuat Mahir de bir Kadiri Dervişi olmuştur.Sonunda Kamil Bey,ailesiyle eve taşınır. Boş zamanlarında resim yapmakta ve kitap okumaktadır.Birgün Galatasaray Lisesi'nden arkadaşı Ahmet Bey gelerek Karadayı adlı gazetenin çıkarılması için Kamil Bey'den yardım ister.Gazetenin sahibi İhsan Bey Anadolu'daki direniş hareketine verdiği destek yüzünden hapistedir.Hamile olan eşi Nedime Hanım gazeteyi tek başına çıkarmaktadır ve yardıma ihtiyacı vardır.Kamil Bey, bu teklifi sevinerek kabul eder böylece bir işe yarayacaktır.Nedime Hanım sadece gazete çıkarmamakta Anadolu'daki direniş hareketine bilgi akışı da sağlayarak yardım etmektedir.Dolayısıyla gazeteye ajanlar, polisler... gibi çok çeşitli insanlar uğramaktadır.Kamil Bey, bu hareketin içinde yer aldığı ve Anadolu'ya destek verdiği için çok memmnundur ama bu duygularını eşiyle paylaşamamaktadır.Birgün Nedime Hanım'ın hastalığında Anadolu'ya ulaştırılması gereken bir paketi ulaştırma işini Kamil Bey üstüne alır ancak çok güvendikleri Niyazi Ağabey'in ihbarıyla yakalanır ve Nedime Hanım'ı kurtarmak için bütün suçu üstüne alır. Paşa oğlu olduğu için kendisine yurtdışında bir elçilik verileceği sözüne rağmen Nedime Hanım'a ihanet etmez ve yedi yıl mahkum olur Ve üçlemenin ilk kitabı burada biter
Kitapta Nedime Hanım karakteri gerçekten çok etkileyici.Birçok insanın saygısını kazanmış güçlü ve idealist bir kadın. Koşullar ne olursa olsun umudunu kaybetmiyor.
O dönemde yazılan bütün kitaplarda olduğu gibi Anadolu-İstanbul arasındaki uçurumlar burada da vurgulanmış.
KİTAPTAN:
Kamil Bey,ömründe Yakacık'tan öteye geçmemiş bir İstanbul çocuğuydu.Anadolu hakkında zaten hiçbir fikri yoktu.İstanbul'a gezgin satıcı,apartman kapıcısı,hamal,besleme sağlayan ;sınırları belirsiz bu memleket,elbet içinde yaşayanlardan başka türlü olamazdı.Öyleyse,kendi kendisine davranıp kalkmasını,isyan ederek silaha sarılmasını ummak boşunaydı.İstanbul-İmparatorluğun başı-kubblerden kamburlarını çıkararak böyle sinmişken,Anadolu ne yapabilir ki?Hele Antalya-Konya bölgeleri İtalyanların,Antep,Maraş,Adana Fransızların,Samsun tarafları İngilizlerin,Zonguldak Fransızların işgali altında olursa...Anadolu neresi?Yunanla dövüşenler kimler?Ankara ile Mustafa Kemal mi?
Kamil Bey,fazla düşünmeden milletin-yani İstanbul'un ümitsizliğine hak verdi.

12 Nisan 2009 Pazar

ZARİFE-DENİZ KAVUKÇUOĞLU

CAN YAYINLARI,2008
143 SAYFA

Köşe yazarı Bülent Serdar otostop yapan Zarife'yi arabısına alır.Zarife,İstanbul'un gecekondu semtlerinden birinde yaşayan bir duvar ustasının kızıdır, tezgahtarlık yapmaktadır.Yazar daha sonra onu televizyonda bir gece klubünde dans ederken görür ve Zarife'nin değişen yaşamı hakkında bir köşe yazısı yazar.Yazıda Zarife'nin bu yaşamı elde etmek için O... olduğundan bahsedilmektedir.Zarife bu yazı üzerine yazarı arar ve görüşmek istediğini söyler.Bu buluşmada Zarife yaşam hikayesini anlatır.Yıllar önce nişanlısını ve ailesini terk edip televizyonlarda gördüğü pırıltı yaşamın cazibesine kapılıp yaşam tarzını değiştirmiştir.Bunun bedelini de ödemiştir kendince.Ancak bu şekilde de mutlu olamamıştır.Zarife hayat hikayesini anlatırken kendisiyle hesaplaşıyor gibi.Yaşadığımız topluma ayna tutmuş yazar.Prıltılı,özgür yaşama imrenen ve bu yaşamı elde etikten sonra yine de mutsuz olan bir kadının hikayesi.Dil çok yalın.

ÇAMLICA'NIN ÜÇ GÜLÜ-HIFZI TOPUZ



REMZİ KİTABEVİ,2006

285 SAYFA

"Biz Çamlıca'nın üç gülüyüz

Aşk bahçesinin bülbülüyüz

Dillerde gezer söyleniriz

Gamsız yaşarız eğleniriz..."

Milli Mücadele Yılları.Eski Hariciye Nazırı Hulusi Bey'in üç kızı Perihan,Ümran,Neriman. Çamlıca'da güzel bir köşkte yaşıyorlar.Hulusi Bey İngilizlere sempati duyuyor ve vatanın kurtuluşunu onlarda görüyor,Kuvayi Milliyeden umudu yok.Üç kızkardeş ise evlerine ziyarete gelen Nedim Ağabey'lerinin de etkisiyle milli mücadeleyi destekliyorlar.

Yazar bu üç kızkardeşin aşkları ve yaşamlarını anlatırken Kurtuluş Savaşı'na İstanbul'dan bilgi,silah,cephane göndererek destek olan yeraltı örgütlerinin gizli kahramanlarını da yer vermiş.Böylece kitap kuru bir tarih anlatımından öteye geçiyor.Üç kızkardeş de yabancı subaylarla kurdukları yakınlığı kullanarak bu harekete destek veriyorlar.Kitapta özellikle Fransız subayların ve aydınların bu harekete destek vermeleri ilgimi çekti.Yazar kitabı çok titiz bir araştırma dönemi sonrasında yazmış ve gerçeklere sadık kalmaya çalışmış.Yine de kitabın sonunda bu üç kızkardeşin gerçekten yaşayıp yaşamadığına dair bir tereddüt bölümü var.

Kurtuluş Savaşı'nın geri planda kalmış gizli kahramanları, Türklerin pratik zekası ve cesareti,kadın-erkek bir bütün olmalarını gururla okudum bu kitapta.

KİTAPTAN:

Pierre Loti o yıllarda Türkiye için "ikinci vatanım" diyordu.

Claude Farrére de şöyle yazıyordu:"Neden mi Türklerin dostuyum?Çok basit,barışı seviyorum da ondan.Barışa ulaşmanın en iyi yolu diğer halkları tanıyıp sevmektir.Bu tanıdıklarımın içinde Türk halkından daha çok sevgi ve saygıyı hak edenini görmedim.Tanıdığım en dürüst,en doğru,en sadık,en sağlıklı,en cömert ve en iyiliksever halk Türk halkıdır.Fransız olmasaydımAnkara'daki dostum Kemal Paşa'nın yanında Yunanistan'a,İngiltere'ye ve aşağı yukarı bütün Avrupa'ya karşı ne büyük bir istekle dövüşürdüm."

4 Nisan 2009 Cumartesi

AŞK-ELİF ŞAFAK


DOĞAN KİTAP,2009
415 SAYFA
Aşkın kaç hali vardır?Dünyevi aşk,ilahi aşk...
Elif Şafağın bu romanında hikaye içinde hikaye var.Bir tarafta üç çocuk annesi,mükemmel bir hayata sahip olan Ella'nın Aziz'e duyduğu dünyevi aşk.
Diğer tarafta Mevlana'nın hayat hikayesindeki ilahi aşk.İki hikayeyi çok güzel birleştirmiş yazar.Mevlana'nın hayatından esinlenerek yazdığı hikaye tamamen kurgu.Bu anlamda çok başarılı.Tasavvuf konusu da çok güzel bir şekilde hikayelerin içine yerleştirilmiş.Kitapta Mevlana'nın arkadaşı Şems-i Tebrizi'nin kırk kuralı var.Kuralların hepsi çok güzel.Buraya hepsini yazmak mümkün değil.Birkaç tanesini paylaşacağım.Hepsini merak edenler bu güzel kitabı okusunlar.
Elinizden bırakamyacağınız sürükleyici,zevkle okunan bir kitap.Yazar tasavvuf konusunda epey bilgili,bunu okurken anlayabiliyorsunuz
KİTAPTAN:
Sekizinci Kural:Başına ne gelirse gelsin,karamsarlığa kapılma.Bütün kapılar kapansa bile,O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar.Sen şu anda göremesen de,dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.Şükret!İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.Sufi dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
Yirmi Altıncı Kural:Kainat yekvücut,tek varlıktır.Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır.Sakın kimsenin ahını alma;bir kimsenin hele hele senden zayıf olanın canını yakma.Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.Ve bir başkasının saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

BERCİ KRİSTİN ÇÖP MASALLARI-LATİFE TEKİN



EVEREST,2008

135 SAYFA

"Bir kış gecesinde,gündüzleri kocaman tenekelerin şehrin çöpünü getirip boşalttıkları bir tepenin üstüne,çöp yığınlarından az uzağa, fener ışığında,sekiz kondu kuruldu" diye başlayan kitapta Latife Tekin kendine has güzel üslubuyla bu konduda yaşayanların hayatlarını anlatmış.Destansı bir anlatım var.Latife Tekin'in kitapları toplumda var olan ancak çok gözönünde olup da dillendirilemeyen olaylar ve hayatları anlatıyor.Anlatış şekli o kadar güzelki duyguları arabeskleştirmeden ama direk ve net şekilde.Sanki bir şiir gibi.

Kitabın kahramanları çöp toplayıcılar,fabrika işçileri... Kitap birçok dile çevrilmiş ve çok beğenilmiş.

KİTAPTAN:

Çiçektepe Sanayi'nden savrulan dumanlar martıların kanat çırpıntılarıyla parçalandı.Ağır ağır dağılıp göğün alacasına kavuştu.Çöp tepelerinin parıltısı kısıldı.Karton evlerde çalgı çalan romanikalar sustu.İşçilerin sendikalarının kapatıldığına dair bir haber konduları rüzgar gibi fırlanırken Çiçektepe'nin üstünde sedef düğmeler açıldı.Yıldızlar yandı.Dünyanın kondularla işlengili yüzü karardı,gece oldu.

SODOM VE GOMORE-YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU



İLETİŞİM,2008

300 SAYFA

Roman İstanbul'un işgal altında olduğu yıllarda geçiyor.Bütün şehir İngiliz,İtalyan ,Rus,Fransız ile dolu.Kurtuluş Savaşı daha yeni yeni başlıyor,Anadolu'da savaş son hızıyla sürüp giderken İstanbul İngilizlerin de etkisiyle bir sefahat aleminde yaşıyor.Leyla ve Necdet nişanlıdır ancak Leyla, o devirde moda olan Batı hayranlığının da etkisiyle bir İngiliz subayıyla vakit geçirmektedir.Her akşam partiler,yemekler,eğlenceler... düzenlenir.Alafrangalık özentisi had safhadadır.Necdet bütün bu olanlardan hoşlanmasa da hiç bir şey yapmaz ancak arkadaşı Cemil ondan daha cesur ve ümitlidir.Sonunda Kuvayi Milliyeciler zafer kazanıp,şehre girerler ama yaşananlar Necdet'i Leyla'dan tamamen uzaklaştırmıştır artık.

Yazarın kitaba Sodom ve Gomore adını vermesinin sebebi de İstanbul'u o dönemde yaşananlarla Tanrı'nın lanetlediği şehir Sodom ve Gomore'e benzetmesi.

Kitap hala güncelliğini koruyor bence.Fiziki olarak işgal altında yaşamıyoruz ancak hala şu alafrangalık özentisinden kurtulamadık millet olarak.Ne dersiniz?

KİTAPTAN:

Necdet ve Cemil konuşuyorlar:

-Hey, ya Rabbim!Şu zavallı İstanbul da az zaman içinde neler gördü!

Necdet gözleri dolu dolu:

-Evet bizi ilklerimize kadar çürüttüler! dedi.

Öbürü hemen kendini topladı:

-Yok canım;bunların hepsi geçer,unutulur.Ateş herşeyi temizler.Beni de kendin gibi ümitsizliğe düşürme...

Necdet şüpheli bir gülümsemeyle gülümsüyor:

-Bir kere bakirliğini kaybeden kıza ilk saflığı ne verebilir!diyordu.Dünyanın bütün kuvvetleri biraraya gelse,bir çamur yığınını bir altın kümesine çeviremez.

Ve Cemil Kami tekrar etti:

-Ateşin temizlemediği pislik yoktur.

22 Mart 2009 Pazar

MELEKLER VE ŞEYTANLAR-DAN BROWN



ALTIN KİTAPLAR,2005

574 sayfa


Da Vinci Şifresi,İhanet Noktası ve nihayet Melekler ve Şeytanlar'ı da okudum.En az diğer iki kitabı kadar heyecanlı ve sürükleyici.

Din ile bilimi aynı noktada buluşturmayı başaran bir bilim adamı dünyanın en güvenli ve en iyi korunan bilim merkezi CERN'de göğsüne İlluminati kardeşliğinin mühürü basılmış olarak ölü bulununca heyecanlı bir kovalamaca başlar.Cinayeti çözmek için Amerika'dan çağrılan simgebilim uzmanı Robert ve bilim adamının kızı olayı çözmek için Vatikan Papalık seçimleri'nin ortasında bulurlar kendilerini.Yazarın özellikle Roma ve Vatikan konusundaki bilgileri şaşırtıcı.Uzun bir araştırma döneminden sonra yazmış olmalı bu kitabı.Din ve bilim konusunda çoğu zaman kafamızı kurcalayan konular da filozofça kitabın içine yerleştirilmiş.Bir tanesini aşağıda paylaşıyorum.Kitabı heyecan ve zevkle okudum.Ancak yazarın üç kitabında da ortak özellikler var:Her zaman bir kedi-fare kovalamacası,başrollerde bir kadın ve bir erkek.Tam olay çözüldü dediğiniz anda kahramanların tarafında masum zannettiğimiz birinin olayla sürpriz bir bağlantısı ortaya çıkıyor ve şaşırıyoruz.Yazar bu noktalarda hep bir tekrar içerisinde.Okurken heyecan ve gerilimi çok yüksek,okuması zevkli bir kitap,elinizden zor bırakıyorsunuz bitene kadar.


KİTAPTAN


-Ben bu kadiri mutlak ve esirgeyen olayını anlamıyorum.

-Kitabı Mukaddes'i mi okuyorsun?

-Çalışyorum

-Aklın karıştı çünkü İncil Tanrı'yı kadiri mutlak ve iyilisever olarak tarif ediyor

-Kesinlikle

-Kadiri Mutlak iyilikseverin anlamı Tanrı'nın herşeye gücünün yettiği ve iyi kalpli olduğudur.

-Manasını anlıyorum ama ortada bir çelişki var gibi.

-Evet.Çelişki acıdır.Açlık,savaş,hastalıklar...

-Kesinlikle... Bu dünyada korkunç şeyler oluyor.İnsanlığın yaşadığı trajedi, Tanrı'nın hem aynı anda herşeye gücü yeten hem de iyi kalpli olmadığının ispatı gibi.Bizi seviyor ve durumu değiştirecek gücü var.O zaman acıyı önlerdi,öyle değil mi?

-Çocukların var mı?

-Hayır,signore

-Sekiz yaşında bir oğlun olduğunu düşün... onu severmiydin?

-Elbette

-Hayatında acıyla karşılaşmaması için var gücünü kullanırmıydın?

-Elbette

-Kaykay yapmasına izin verirmiydin?

-Evet sanırım.Elbette kaykay yapmasına izin verirdim ama ona dikkatli olmasını söylerdim.

-Demekki çocuğun babası olarak ona bazı temel,iyi tavsiyelerde bulunup gitmesine ve hata yapmasına izin verirdin

-Eğer sormak istediğiniz buysa peşinden gidip onu hanım evladı gibi büyütmezdim.

-Ama ya düşüp dizini kanatırsa?

-Daha dikkatli olmayı öğrenir

-O zaman çocuğunun acısını engellemeye gücün yetse bile-hayattan kendi dersini almasına izin vererek ona sevgini göstermeyi tercih edersin,öyle değil mi?

-Acı büyümenin bir parçasıdır.Bu şekilde öğreniriz

-Kesinlikle

(Bir papaz ve koruması arasında geçen bir diyalog.Sf.369-370)


21 Mart 2009 Cumartesi

LUISITO-BİR SEVGİ ÖYKÜSÜ-SUSANNA TAMARO



CAN YAYINLARI,2009

96 SAYFA

Yazar bu kitabı bir gazate haberinden esinlenerek yazmış.Anselma yaşlı ve emekli bir öğretmen,yalnız başına yaşıyor. Çocukları var ancak onlarla ilşkisi çok zayıf.Çok fazla arkadaşı da yok.Birgün çöp kutusunda bir papağan bulmasıyla hayatı değişiyor.Onu eve getiriyor ve aralarında duygusal bir bağ oluşuyor. Papağan ona ailesinde bulamadığı sevgi ve sıcaklığı veriyor.Yazar, teknoloji ile beraber sosyal ilişkilerin yozlaştığından,insanların açgözlülüğünden yakınmış ve bu kitabında da Anselma'yı kaderine terk edilmiş, ailesinden yeterli sevgi görmeyen bir kişi olarak göstermiş.Ben burada olaya biraz farklı bir açıdan bakmak istiyorum.Kitabı dikkatli okursanız,şu noktalar dikkat çekiyor:Anselma senelerce kendisine yalan söyleyen, sevgisiz bir eşe katlanmış,hiç istemediği bir evliliği sürdürmüş.Eşini kaybedince evden ona ait eşyaları hemen atmış,senelerdir oturduğu TV koltuğu...Öğretmen olmasına rağmen bir tek yakın arkadaşı olmamış,derdini paylaşmamış.Sadece çocukluk arkadaşı Luisita,onunla da çok güçlü bağlar kuramamış.Çocukları ve torunlarıyla da çok güçlü bağlar kuramadığı görülüyor.Diğer yaşlıların torunlarıyla birlikte olmak istemesini ayıplıyor ve bunu yalnız kalmak istememelerinin bir belirtisi olarak görüyor.Şimdi durup şöyle bir düşünelim.Yukarıda çizdiğimiz profile göre yalnız kalmasının suçu sadece toplum ve değişen ilişkiler mi?Anselma'nın kendisinde birazcık da olsun suç yok mu acaba?

Susanna Tamaro kitaplarında hayvan sevgisi ön plana çıkıyor.Herşeye rağmen sevgi ve güzellik temasını işleyen bir kitap olması açısından güzel ancak romanın kahramanını tanımak için satır aralarını biraz dikkatli okumak ve ona göre değerlendirme yapmak gerekiyor.

Roman kategorisine girmeyecek kadar kısa bir kitap bence.

KİTAPTAN:

Umut etmek gerekir!Yolun sonunda daima bir hazine vardır

15 Mart 2009 Pazar

KARANLIKTAKİ ADAM-PAUL AUSTER



CAN YAYINLARI,2008

167 SAYFA

Paul Auster kitaplarını okumaktan keyif alıyorum.Sadece bir hikaye değil,birçok hikaye bulabiliyorsunuz.Bu romanda kitabın kahramanı August Brill kızı ve torunuyla yaşamaktadır,çok sevdiği eşini kaybetmiştir.Geceleri eski güzel günlerini hatırlayıp üzülmemek için kafasında hikayeler oluşturur.Bunlardan birinde Amerika'da iç savaş çıkmıştır,ülke çok gergin ve yoksul günler geçirmektedir.Bu hikaye bittikten sonra geceleri torununa kendi hayat hikayesini anlatır.Torunu Irak Savaşı'nda sevdiği adamı kaybetmiştir.Ailenin birbirine bağlılığı ve destek olması kitapta göze çarpan diğer bir özellik.Yazar bu kitabıyla Amerika'nın dış politikasını eleştiriyor bence.Bu bakımdan kayda değer.Amerika'da iç savaşın yaşandığı bölümler de çok keyifli.Ayrıca kitaptaki "Şu Garip Dünya Yuvarlanıp gidiyor"söylemi de aklımda kalanlar arasında.

KİTAPTAN:

Savaş(IRAK SAVAŞI)neredeyse üç yıldır sürüyor.Saldırı başladığı zaman buna karşı olduğunu söyledin.Hatta dehşete düştüm sözünü kullandın.Bu düzmece uydurmaca bir savaş ve Amerikan tarihinin en büyük siyasal yanlışı dedin.Bush'un-Cheney,Rumsfeld ve ülkeyi yöneten bütün o faşist sapıklarla birlikte - hapse atılması gerektiğini söyledin.

14 Mart 2009 Cumartesi

YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLE-SUSANNA TAMARRO



CAN YAYINLARI,2007

172 SAYFA

Yazarın Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabının devamı.Bu kitapta mektup yazılan torun,büyükannenin ölümünden sonra eve dönüyor ve hayatı,ailesi,yaşamını sorguluyor.Bu arayış onu köklerini bulacağı bir yolculuğa çıkarıyor.Hiç tanımadığı babasını buluyor.Annesinin günlüğünden sonra sonunda büyükannesinin de kendisine yazdığı mektupları buluyor.Kitap burada bitiyor.Yazar fazla satış yapma kaygısıyla kitabın devamını yazmamış.Bu tür popüler kitaplar bazen sürekli uzayıp gidiyor.Bir,iki,üç derken bıkkınlık yaratıyor okurda ancak devamı gelmemiş tam yerinde bitmiş

KİTAPTAN:

Evlatlara yapıldığı gibi ağaçlar da bazı şeylerden yoksun bırakılmalıdır:Sonradan sahip olma arzusunun duyulması için bazı şeyler onlardan esirgenmelidir