22 Mart 2009 Pazar

MELEKLER VE ŞEYTANLAR-DAN BROWN



ALTIN KİTAPLAR,2005

574 sayfa


Da Vinci Şifresi,İhanet Noktası ve nihayet Melekler ve Şeytanlar'ı da okudum.En az diğer iki kitabı kadar heyecanlı ve sürükleyici.

Din ile bilimi aynı noktada buluşturmayı başaran bir bilim adamı dünyanın en güvenli ve en iyi korunan bilim merkezi CERN'de göğsüne İlluminati kardeşliğinin mühürü basılmış olarak ölü bulununca heyecanlı bir kovalamaca başlar.Cinayeti çözmek için Amerika'dan çağrılan simgebilim uzmanı Robert ve bilim adamının kızı olayı çözmek için Vatikan Papalık seçimleri'nin ortasında bulurlar kendilerini.Yazarın özellikle Roma ve Vatikan konusundaki bilgileri şaşırtıcı.Uzun bir araştırma döneminden sonra yazmış olmalı bu kitabı.Din ve bilim konusunda çoğu zaman kafamızı kurcalayan konular da filozofça kitabın içine yerleştirilmiş.Bir tanesini aşağıda paylaşıyorum.Kitabı heyecan ve zevkle okudum.Ancak yazarın üç kitabında da ortak özellikler var:Her zaman bir kedi-fare kovalamacası,başrollerde bir kadın ve bir erkek.Tam olay çözüldü dediğiniz anda kahramanların tarafında masum zannettiğimiz birinin olayla sürpriz bir bağlantısı ortaya çıkıyor ve şaşırıyoruz.Yazar bu noktalarda hep bir tekrar içerisinde.Okurken heyecan ve gerilimi çok yüksek,okuması zevkli bir kitap,elinizden zor bırakıyorsunuz bitene kadar.


KİTAPTAN


-Ben bu kadiri mutlak ve esirgeyen olayını anlamıyorum.

-Kitabı Mukaddes'i mi okuyorsun?

-Çalışyorum

-Aklın karıştı çünkü İncil Tanrı'yı kadiri mutlak ve iyilisever olarak tarif ediyor

-Kesinlikle

-Kadiri Mutlak iyilikseverin anlamı Tanrı'nın herşeye gücünün yettiği ve iyi kalpli olduğudur.

-Manasını anlıyorum ama ortada bir çelişki var gibi.

-Evet.Çelişki acıdır.Açlık,savaş,hastalıklar...

-Kesinlikle... Bu dünyada korkunç şeyler oluyor.İnsanlığın yaşadığı trajedi, Tanrı'nın hem aynı anda herşeye gücü yeten hem de iyi kalpli olmadığının ispatı gibi.Bizi seviyor ve durumu değiştirecek gücü var.O zaman acıyı önlerdi,öyle değil mi?

-Çocukların var mı?

-Hayır,signore

-Sekiz yaşında bir oğlun olduğunu düşün... onu severmiydin?

-Elbette

-Hayatında acıyla karşılaşmaması için var gücünü kullanırmıydın?

-Elbette

-Kaykay yapmasına izin verirmiydin?

-Evet sanırım.Elbette kaykay yapmasına izin verirdim ama ona dikkatli olmasını söylerdim.

-Demekki çocuğun babası olarak ona bazı temel,iyi tavsiyelerde bulunup gitmesine ve hata yapmasına izin verirdin

-Eğer sormak istediğiniz buysa peşinden gidip onu hanım evladı gibi büyütmezdim.

-Ama ya düşüp dizini kanatırsa?

-Daha dikkatli olmayı öğrenir

-O zaman çocuğunun acısını engellemeye gücün yetse bile-hayattan kendi dersini almasına izin vererek ona sevgini göstermeyi tercih edersin,öyle değil mi?

-Acı büyümenin bir parçasıdır.Bu şekilde öğreniriz

-Kesinlikle

(Bir papaz ve koruması arasında geçen bir diyalog.Sf.369-370)


21 Mart 2009 Cumartesi

LUISITO-BİR SEVGİ ÖYKÜSÜ-SUSANNA TAMARO



CAN YAYINLARI,2009

96 SAYFA

Yazar bu kitabı bir gazate haberinden esinlenerek yazmış.Anselma yaşlı ve emekli bir öğretmen,yalnız başına yaşıyor. Çocukları var ancak onlarla ilşkisi çok zayıf.Çok fazla arkadaşı da yok.Birgün çöp kutusunda bir papağan bulmasıyla hayatı değişiyor.Onu eve getiriyor ve aralarında duygusal bir bağ oluşuyor. Papağan ona ailesinde bulamadığı sevgi ve sıcaklığı veriyor.Yazar, teknoloji ile beraber sosyal ilişkilerin yozlaştığından,insanların açgözlülüğünden yakınmış ve bu kitabında da Anselma'yı kaderine terk edilmiş, ailesinden yeterli sevgi görmeyen bir kişi olarak göstermiş.Ben burada olaya biraz farklı bir açıdan bakmak istiyorum.Kitabı dikkatli okursanız,şu noktalar dikkat çekiyor:Anselma senelerce kendisine yalan söyleyen, sevgisiz bir eşe katlanmış,hiç istemediği bir evliliği sürdürmüş.Eşini kaybedince evden ona ait eşyaları hemen atmış,senelerdir oturduğu TV koltuğu...Öğretmen olmasına rağmen bir tek yakın arkadaşı olmamış,derdini paylaşmamış.Sadece çocukluk arkadaşı Luisita,onunla da çok güçlü bağlar kuramamış.Çocukları ve torunlarıyla da çok güçlü bağlar kuramadığı görülüyor.Diğer yaşlıların torunlarıyla birlikte olmak istemesini ayıplıyor ve bunu yalnız kalmak istememelerinin bir belirtisi olarak görüyor.Şimdi durup şöyle bir düşünelim.Yukarıda çizdiğimiz profile göre yalnız kalmasının suçu sadece toplum ve değişen ilişkiler mi?Anselma'nın kendisinde birazcık da olsun suç yok mu acaba?

Susanna Tamaro kitaplarında hayvan sevgisi ön plana çıkıyor.Herşeye rağmen sevgi ve güzellik temasını işleyen bir kitap olması açısından güzel ancak romanın kahramanını tanımak için satır aralarını biraz dikkatli okumak ve ona göre değerlendirme yapmak gerekiyor.

Roman kategorisine girmeyecek kadar kısa bir kitap bence.

KİTAPTAN:

Umut etmek gerekir!Yolun sonunda daima bir hazine vardır

15 Mart 2009 Pazar

KARANLIKTAKİ ADAM-PAUL AUSTER



CAN YAYINLARI,2008

167 SAYFA

Paul Auster kitaplarını okumaktan keyif alıyorum.Sadece bir hikaye değil,birçok hikaye bulabiliyorsunuz.Bu romanda kitabın kahramanı August Brill kızı ve torunuyla yaşamaktadır,çok sevdiği eşini kaybetmiştir.Geceleri eski güzel günlerini hatırlayıp üzülmemek için kafasında hikayeler oluşturur.Bunlardan birinde Amerika'da iç savaş çıkmıştır,ülke çok gergin ve yoksul günler geçirmektedir.Bu hikaye bittikten sonra geceleri torununa kendi hayat hikayesini anlatır.Torunu Irak Savaşı'nda sevdiği adamı kaybetmiştir.Ailenin birbirine bağlılığı ve destek olması kitapta göze çarpan diğer bir özellik.Yazar bu kitabıyla Amerika'nın dış politikasını eleştiriyor bence.Bu bakımdan kayda değer.Amerika'da iç savaşın yaşandığı bölümler de çok keyifli.Ayrıca kitaptaki "Şu Garip Dünya Yuvarlanıp gidiyor"söylemi de aklımda kalanlar arasında.

KİTAPTAN:

Savaş(IRAK SAVAŞI)neredeyse üç yıldır sürüyor.Saldırı başladığı zaman buna karşı olduğunu söyledin.Hatta dehşete düştüm sözünü kullandın.Bu düzmece uydurmaca bir savaş ve Amerikan tarihinin en büyük siyasal yanlışı dedin.Bush'un-Cheney,Rumsfeld ve ülkeyi yöneten bütün o faşist sapıklarla birlikte - hapse atılması gerektiğini söyledin.

14 Mart 2009 Cumartesi

YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLE-SUSANNA TAMARRO



CAN YAYINLARI,2007

172 SAYFA

Yazarın Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitabının devamı.Bu kitapta mektup yazılan torun,büyükannenin ölümünden sonra eve dönüyor ve hayatı,ailesi,yaşamını sorguluyor.Bu arayış onu köklerini bulacağı bir yolculuğa çıkarıyor.Hiç tanımadığı babasını buluyor.Annesinin günlüğünden sonra sonunda büyükannesinin de kendisine yazdığı mektupları buluyor.Kitap burada bitiyor.Yazar fazla satış yapma kaygısıyla kitabın devamını yazmamış.Bu tür popüler kitaplar bazen sürekli uzayıp gidiyor.Bir,iki,üç derken bıkkınlık yaratıyor okurda ancak devamı gelmemiş tam yerinde bitmiş

KİTAPTAN:

Evlatlara yapıldığı gibi ağaçlar da bazı şeylerden yoksun bırakılmalıdır:Sonradan sahip olma arzusunun duyulması için bazı şeyler onlardan esirgenmelidir

YOLDA-BUKET UZUNER



TURKUAZ KİTAP,2009

160 SAYFA

Balık izlerinin Sesi,İki Yeşil Su Samuru,Gelibolu...Tüm kitaplarını beğenerek okuduğum en sevdiğim yazarlardan biridir,Buket Uzuner.Okurken yazdıklarını kıskanırım çoğu zaman.Yazarın son kitabı.Daha önce de gezi kitapları yazmıştı.Ancak bu çok farklı,anlattıkları ilgi çekici ve sıradışı yol maceraları.Sanki kahramanlar gerçek hayattan değil.Yazar bu kişilerle karşılaşmış.İçinde toplam 7 hikaye var.Her hikaye farklı bir ülkeye seyahati anlatıyor.Hikayelerin sonunda o ülkenin özel bir yemeğinin tarifi de verilmiş ve hikayelerin içinde ülke kültürlerini yansıtan açıklamalar da eklenmiş.Hikayelerin hepsi birbirinden güzel ve ilgi çekici.Yine keyifli bir kitap yazmış Buket Uzuner.

KİTAPTAN:

Tarihte insanların canını yakmış vahşet olaylarının,sonraki kuşaklara yalnızca genetik deformasyon değil,psikolojik yük olarak da yüklenmesi kimin yararına?Utanç verici büyük kıyımlarda yok olanlar ve yok edenlerin çocukları karşılıklı kinlerini neden taze tutmaya ve bunu torunlarına da aşılamaya son vermiyorlar?Onların yüzleşme sorunu, sonrakilerin sonu olmaya daha ne kadar devam edecek?Soykırıma uğramış hangi insan kendi soyunun yeniden yanmasını ister?Kin ve nefretin devamlı gündemde tutulması daha kaç kişinin hayatını zehirleyecek?Dünya tarihinde kesintisiz süregelen bu kin kısır döngüsü neden?

7 Mart 2009 Cumartesi

YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT-SUSANNA TAMARO





CAN YAYINLARI,2008


157 sayfa




Yazarın okuduğum ilk kitabı.Bir dönem ortalık bu kitapla kasıp kavrulmuştu hatırlıyorum.O dönem nedense içimden gelmemişti okumak.Okumak bugüne kısmetmiş.


Kitap bir büyükannenin torununa yazdığı mektuplardan oluşuyor.Son günlerini tek başına geçirirken kendi hayatını sorgulayıp,kendi kendiyle bir hesaplaşma da diyebiliriz.Mektuplar postaya hiç verilmiyor.


KİTAPTAN:


"Kader kavramı yaşla gelen bir düşünce.İnsan gençken genellikle düşünülmez bu ve her olan şey kendi isteğinin ürünü gibi görünür.Kendini taş ardına taş dizip koşacağı yolu yapan bir işçi gibi görürsün.Yalnızca çok ileri vardığında fark edersin ki yol zaten örülüdür,bir başkası onu senin için çizmiştir ve sana orada yürümekten başka birşey düşmez.Bu genellikle kırk yaşına doğru yapılan bir keşiftir,o zaman olanları yalnızca senden kaynaklanmadığını sezmeye başlarsın"




"Bir insanı yargılamadan önce gökte üç ay eskiyinceye dek onun mokasenlerinde yürü"

Bence bir toruna bırakılabilecek en güzel şey böyle bir hayat hikayesi ve bu hikayeden çıkan bilgece sözler.

Yazarın tarzını çok beğendim.Kampanyadan tüm kitaplarını aldım ve okuyacağım.











YABAN-YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU





İLETİŞİM,2008


214 SAYFA


Kurtuluş Savaşı hala devam ederken,Çanakkale'de tek kolunu kaybetmiş bir gazi yaverinin peşine takılıp,Anadolu'nun bir köyüne yerleşir ve burada yaşadıklarını bir günlüğe yazar.Roman bu yazılardan oluşuyor.Günlüğü tutan kişi yabancı olduğu için köylüler ona "yabanın biri" diyorlar.Önceleri bu hayata alışmakta zorlanıyor çünkü köylülerden çok farklı özellikleri var.Dişini fırçalamasını,geceleri kitap okumasını garip karşılıyorlar.Sevdiği kız bile yabanın biri olduğu için önce onu reddediyor.Köylülere düşmana karşı birlik olmanın önemini ve M.Kemal'i anlatmaya çalışıyor ancak eleştirilere maruz kalıyor ve ona inanmıyorlar.Düşman köye geliyor ve kıyıma başlıyor ve o da sevdiği kızı köyde bırakıp,kaçmak zorunda kalıyor.


Kitapta zaman zaman devletin Anadolu'ya karşı tutumunu eleştiren bölümler de var.Aşağıda bu eleştirilerden bazı bölümler var(ben çok beğendim ve hak verdim):


"Zavallı köylü çocuğu!Sen iki üvey ananın yavrususun.Biri demin seni döven anandır,öbürü de seni hergün döven,doğduğundan beri hergün döven yurdundur.İkisinin acısı arasında böyle kavrulup gitmişsin."


"Kabahat kimin?Kabahat benimdir.Kabahat,ey bu satırları heyecanla okuyacak arkadaş;senindir.Sen ve ben onları,yüzyıllardan beri bu yalçın tabiatın göbeğinde,herkesten,herşeyden ve her türlü yaşamak zevkinden yoksun bir avuç kazazade halinde bırakmışız..."







1 Mart 2009 Pazar

ALACAKARANLIK-STEPHENIE MEYER


EPSİLON YAYINEVİ,
2009, 407 SAYFA
Bugünlerde hem filmi, hem de kitabı çok popüler olan bir kitap.Kitap çok güzel eleştiriler almış:
-On yılın en iyi kitabı
-Yılın Kitabı
-Tutkulu ve tüyler ürpertici bir aşk hikayesi
-Bu karanlık öykü insanı içine çekiyor.
Yukarıdaki olumlu eleştirilerin hiçbirine katılmıyorum maalesef.Son on yılda daha güzel kitaplar da yazıldı.Okurken gerilmedim,tüylerim de ürpermedi.Kitabı yarıladıktan sonra öykü beni içine çekti.
Kitabın kounusuna gelince:Bella'nın annesi ve babası ayrılmıştır.16 yaşına kadar annesiyle yaşar ve annesinin evlenmeye karar vermesiyle babasının yanına taşınır.Yeni okulunda Edward adında bir gençle tanışır.Edward ve ailesi vampirdir.Bella bunu başından beri bilir,Edward da gizlemez zaten.Birbirlerine aşık olurlar.Gerçekten ilginç bir birlikteliktir bu.Bella'nın kokusu Edward'ın iştahını açmaktadır ve kitap boyunca çoğu zaman ona zarar vermemek için mücadele eder.Kitabın ilk 300 sayfası çok durağan ve bu ilişkiyi anlatıyor.300. sayfadan sonra kitap birazcık heyecan kazanıyor ve devam kitapları olduğu için kitap tam olarak bitmiyor.
Herkesin övgüler yağdırdığı,beğendiği bestseller tarzı kitaplar beni çok tatmin etmiyor nedense.Bazen bende bir garpilik olduğunu düşünmüyor da değilim.Devam kitaplarını okumayı düşünmüyorum.