31 Ekim 2009 Cumartesi

OYA BAYDAR-ERGUVAN KAPISI

Can Yayınları,
2008,493 sayfa


Kurtarmak için kayıp ruhunu şehrin
Gizli,viran bir kapıdan giriyor
Erguvan kapısından
Başında erguvan tacı,
Erguvan giyinmiş,
Yaraları erguvan
Münkir bir keşişin gölgesinin ardından
Kutsal bilgeliğe doğru yürüyor


Yukarıdaki şiire eski bir el yazmasında rastlayıp,Erguvan Kapısı'nı bulmak için çocukluğunun geçtiği şehre gelen Teo.Sıcak Külleri Kaldı romanın kahramanları Ülkü, Derin.Sol örgüt üyesi Kerem Ali'nin dillerinden anlatılan keyifli bir roman.Oya Baydar bu kitabıyla sol çevreden çok ağır eleştiriler almış.Çünkü kitapta Ülkü kendisiyle ve devrimci geçmişiyle bir hesaplaşma içinde.Zaman zaman eleştiriler yöneltmiş yaşananlara.
Derin, babası Arın Murat'ın ölümü ile,Ülkü'nün oğlu Umut'un faili meçhul ölümleri arasında bir bağ olduğuna inanmaktadır.Araştırmaları Kerem Ali ve varoş yaşamın gerçekleriyle yüzyüze getirir onu.Kerem Ali örgütüne bağlı bir militandır.Derin'e aşık olur ve onu da bu örgütün içine çekmeye çalışır.Derin bir arayışa girer ve varoş mahallesinde yaşamaya başlar.Mahallede hapishane şartlarını protesto etmek için insanlar açlık grevine girmekte yani ölmeye yatmaktadırlar.Sol örgüt onları bir maşa gibi kullanmaktadır.Kerem Ali sorgulamadan örgüt tarafından verilen tüm emirlere uymaktadır, bu emir öldürmek dahi olsa.Derin'le aralarında sevgiye dayanmayan bir cinsel ilişki vardır.
Ülkü bir köşeye çekilmiş geçmişini ve sol hareketi sorgulamaktadır.Onunla da Teo arasında bir cinsel ilişki vardır.
Teo ise Erguvan Kapısı'nı aramaktadır ama asıl aradığı kendi kimliği bence.Onun bu arayışında İstanbul'un gizemlerle dolu tarihi,efsaneleri de anlatılmış.
Her erkek annesine benzeyen bir kadınla birlikte olmak ister.Her kadın da babasını arar erkeğinde.Kitapta bu söylem Teo'nun Ülkü ile olan ilişkisinde ve Derin'in kitabın sonunda tercih ettiği erkekte doğrulanıyor.
Yazar Derin'in ve Kerem Ali'nin yaşantılarında varoş ve burjuva yaşam tarzlarını da anlatmış.İki farklı yaşam tarzını iyisiyle,kötüsüyle ortaya koymuş.
Sonunda Teo Erguvan Kapısı'nı buluyor ama...(kitabı okuyun)
Derin babasına benzeyen adamla mutlu oluyor mu?Bilinmez.
Ülkü,bütün acılardan ve hesaplaşmalardan sonra solcu bir arkadaşının adasına sığınıyor.Yanında varoşlardan yadigar Umut adında küçük bir çocukla beraber

Roman kitaptaki kahramanların ağzından anlatılmış.
Kitabın başındaki Erguvan Kapısı ile ilgili dizeleri de yazarın kendisi yazmış.
Ayrıca Erguvan ağacının bir hikayesi varmış:buradan okuyabilirsiniz
Bu hikayeyi okuduktan sonra Oya Baydar'ın Erguvan çiçeğini bir simge olarak kullanmış olabileceği geldi aklıma.Çünkü kitapta erguvanlar daha çok boğaz kıyılarında bulunan,varoş mahallerde neden bilmem pek fazla kullanılmayan bir içiçek olarak gösterilmiş.Bu iki dünyanın sınırlarını erguvan çiçeğiyle mi ayırmış yazar diye düşünmeden edemedim.

BİR DİLİM LEZZET

Anlıyorum Leyla ile Mecnun'dan,Tahir ile Zühre'den Romeo-Jüliet'e kadar bütün klasikleşmiş aşk hikayelerinde aşkı yaratan ve büyüten kavuşamamaktır,eski terimle vuslata erememektir.Kavuştuğun zaman tüketeceğini,aşkın yaşandıkça alışkanlığa yenilip sönümleneceğini bilirsin,yine de vuslatı aramaktan alamazsın kendini....
-------------------------
Nerdeyse 40 yılı bulacak olan,sizin deyiminizle"devrimcilik" yaşamında öğrendiğim tek önemli şey;insanlığın mutluluğu ve özgürlüğü hedefine,insanı tahrip eden silahlarla varılamayacağı oldu.Yaşama ölümle varılmıyor.ölümden yaşam doğmuyor.
-------------------------
Kadın doğurgandır.hayatı yaratan.büyütendir;bu yüzden hayata karşı daha güçlüdür, dirençlidir.
--------------------------
Sizler hepiniz, sizin kuşağın entel solcuları,hepiniz neden böylesiniz?Böyle...cennetten kovulmuş çocuklar gibi.
--------------------------
Dünya üstüne üstüne geldiğinde,sorularına bulduğun cevaplar seni aştığında ya da cevabı bulamadığını hissettiğinde sığınacak bir yer ararsın:bir ada...Ama şehir hep arkandan gelir.







25 Ekim 2009 Pazar

TC ANAYASASI-ARİF OLAN ANLAR




TC ANAYASASI
BİRİNCİ KISIM-GENEL ESASLAR
Madde1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2-Türkiye Cumhuriyeti,toplumun huzuru,milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde,insan haklarına saygılı,Atatürk milliyetçiliğine bağlı,başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 3-Türkiye Devleti,ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.Dili Türkçedir.
Yukarıdaki üç madde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı bir Türk vatandaşı olarak yukarıdaki maddeleri kıyısından köşesinden zedeleyecek tüm açılım ve söylemlere karşıyım.

23 Ekim 2009 Cuma

SICAK KÜLLERİ KALDI-OYA BAYDAR

Can Yayınları
2008,442 sayfa




Oya Baydar'ın 2001 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü almış romanı,gerçek bir roman.Roman gibi roman.
Yazarının deyimiyle aşkı ve iktidarı anlatan roman.
Orta halli bir ailenin kızı Ülkü ile burjuva Arın 'ın aşkı.Hikaye altmışlı yıllarda geçiyor.Sağ-sol çatışmalarının en ateşli olduğu dönemlerde.Yazar, Ülkü'nün hayatını anlatırken orta halli bir ailenin yaşamından kesitler sunuyor.Ay sonunu getirme çabaları,çocuklara dar bütçe ile alınan kıyafetler... Arın'ın yaşamında ise burjuva hayatı anlatılıyor.Ancak ikisi arasında yaşananlar zengin çocuk-fakir kız aşkından başka anlamlar taşıyor kitapta.
Ülkü zamanla sıkı bir sosyalist ve devrimci oluyor.Arın ise çok başarılı bir diplomat.İkisi farklı yaşamlara sürükleniyorlar.Yakın tarihimizde yaşanan olayların bir tablosu da çok başarılı bir şekilde anlatılmış romanda.Bu kargaşa ortamında aşk hikayesi küllendi zannedilirken Arın devlet mekanızmasında derin devlete ait ipuçları yakalıyor ve bu onu çok rahatsız ediyor.Düşüncelere daldığında aşkının küllenmediğini Ülkü'yü hala sevdiğini anlıyor ancak....Aslında romanın sonu kitabın başında anlatılıyor.
Yazar romanı kahramanların dilinden geriye dönüp,hatırlamalar şeklinde kurgulamış ve bunda çok başarılı olmuş.Hikayenin bütünlüğünü bozmadan bunu yapabilmek gerçekten ustalık ister.
Sf 244'de geçen "Cinseliyle de siyasalıyla da iktidar erkeklerin sorunu.Onu kazanmak da kaybetmek de erkeği çirkinleştiriyor" diyen Ülkü iktidarı erkeklere atfederken,kadınların iktidar sahibi erkekleri tercih ettiğini anlatmıyor mu birazcık?
Sosyalizmin yıkılmasıyla devrime inananların uğradığı hayal kırıklıkları,sudan çıkmış balığa dönmeleri,duyguları,düşünceleri de anlatılıyor.Sol kendini bu şekilde sorgularken sağda da bir vicdan muhasebesi başlıyor.Derin Devlet olgusu,olayların arkasındaki gerçekler sorgulanıyor.Bu anlamda belgesel niteliği de taşıyor kitap.
Mutlaka okunması gereken bir roman.
Kitabın devamı "Erguvan Kapısı".Ben okumaya başladım bile.

BİR DİLİM LEZZET

Savaş meydanından cesetlerin üstüne basarak kaçmak,sellerin önünden yıkıntıların üstünde yükselerek kurtulmak mı haklı çıkmak?İktidardaysan ve güçlüysen haklı çıkarsın;kendini de haklı sanırsın.Haklılığından kuşkuya kapılırsan gücünü ve iktidarı kaybedersin.Bu kadar basit işte.

-----------------------------

İktidar oyununda,haklı-haksız,doğru-yanlış,iyi-kötü,ahlaklı-ahlaksız ikilemlerine yer olmadığını,iktidarın kendine özgü etiğinin,tanımını iktidara sahip olmakta bulduğunu,amacın araçları haklı kıldığını öğrenmiş ve ilke olarak benimsemişti.İnsanın içinin kolay kolay kaldırmadığı,midesini bulandıran,kafasını karıştıran işler olur bazen. Amaca varmak için gerekliyse içine sindirirsin...

----------------------------
Sevinçler ortaktır,acı yalnız çekilir
-----------------------------

Uçurumun öte yanına geçen ilk karınca hikayesini hatırlıyor musun?Karınca sürüsü uçurumun kenarına kadar gelir ve karıncalar birer birer uçuruma düşmeye başlar.Milyonlarca,milyarlarca karınca düşe düşe uçurum dolar ve sonra bir gün,bir karınca diğerlerinin doldurduğu çukuru aşıp karşı tarafa ulaşır,ardından da geriye kalan bütün karıncalar....


10 Ekim 2009 Cumartesi

İMKANSIZIN ŞARKISI-HARUKI MURAKAMI

Doğan Kitap
2008,349 sayfa










Haruki Murakami'nin okuduğum ilk kitabı.Daha doğrusu bir Japon yazarı da ilk okuyuşum oluyor bu.Ancak kitap Japon Kültürü'nden çok fazla izler taşımıyor.
Kitabın orijinal adı Norwegian Wood. Beatles'in bir şarkısı.Zaten kitap boyunca sürekli fonda müzik çalıyor,özellikle Beatles şarkıları.

-Beni hiç unutmayacağın doğru,değil mi?diye kulağıma fısıldadı.
-Seni hiç unutmayacağım.Seni unutmam imkansız.
Kitabın temelini bu diyalog oluşturuyor bence.
Kahramanımız Vatanebe 37 yaşındadır.Uçakta Norwegian Wood adlı şarkının çalınmasıyla geriye döner ve yaşadıklarını hatırlar.Verdiği söze sadık kalmış ve unutmamıştır.Lise yıllarında en yakın arkadaşı Kuzuki ve onun kız arkadaşı Naoko ile uyumlu bir üçlüdürler,sürekli beraber olurlar ancak Kuzuki intihar eder.Onun ölümünden sonra Vatanebe ve Naoko hiç görüşmezler.İkisi de üniversite öğrenimi için Tokyo'ya gelirler ve birgün aynı metroda karşılaşırlar.Tekrar görüşmeye başlarlar.Naoko'nun yirminci yaşgününde sarhoş olup,birlikte olurlar.O geceden sonra Vatanebe Naoko'dan haber alamaz.Uzun bir süre sonra Naoko'nun ruhsal problemleri sebebiyle Dostlar Pansiyonu adlı bir klinikte olduğunu öğrenir,onu ziyaret eder.Klinikte Naoko ve onun arkadaşı Reiko ile üç gün geçirir.Müzik,içki ve güzel sohbetler.Kitabın en güzel bölümleri bu günlerin anlatıldığı sayfalardı benim için.
Naoko çok hastadır ve klinikten ne zaman çıkabileceği de belirsizdir.Vatanebe buna rağmen umutludur ve onunla birlikte yaşama hayalleri kurmaktadır.
Vatanebe için günler kitap okuyarak,derslere girerek,müzik dinleyerek geçerken Midori adlı bir kız girer hayatına.Midori enerji dolu ve sevimli bir kızdır,Vatanebe'den hoşlanmaktadır.Ancak Vatanebe ona karşılık veremez.Naoko'ya mektup yazmakta, onun iyileşmesini beklemektedir.Naoko tam iyileştiğine inanıldığı bir anda intihar eder.Vatanebe acısından yollara düşer.Tam iki ay amaçsız bir şekilde gezip,durur.Döndüğünde Reiko onu ziyarete gelir ve yeni bir hayata başlamasını tavsiye eder.Onu yolcu ettikten sonra Midori'nin varlığını hatırlar ve bu ona mutluluk ve umut verir.Midori'yle mutlu sona ulaştı mı bilemiyoruz,yazar bunu biraz da bizim yaratıcılığımıza bırakmış sanırım
Kitabın magical realism'in güzel bir örneği olduğunu okudum bir yerde.Doğru zannediyorum.
68'li yıllarda geçen; ölüm acısı,aşk,arkadaşlık,seks,müzik,kitaplarla örülmüş sıradışı bir roman.
Romanın kahramanı tam bir kitap kurdu.Sürekli okuyor,müzik dinliyor ve birşeyler içiyor.Viski,sake,kahve,çay
68'li yıllarda geçmesine rağmen kitapta politika ve siyasi görüşlerden çok fazla söz edilmemiş.Kendini halktan biri sayan Midori'nin üniversitedeki sosyalist öğrenciler hakkında söylediği şu sözler dışında:
O koca koca söylevleriyle,sadece ve sadece yeni kız öğrencilerde hayranlık uyandırmak ve ellerini eteklerinden içeri sokmak için böbürlenip duruyorlar.Bundan başka bir şey düşündükleri yok.Sonra da dördüncü yıla geldiklerinde ,Mitsubishi'de,IBM'de veya Fuji Bankası'nda işe alınmak için saçlarını kestiriyorlardı, sonra da Marx'ı hiç okumamış güzel bir genç kadınla evleniyorlar ve çocuklarına olmadık,gülünç adlar veriyorlardı.Bütün bunların içinde,eğitim-endüstri işbirliğinin yok edilmesi,nerede kalıyor?Öylesine gülünç ki insanın ağlayası geliyor.
Bu tür konuların geçtiği sf 217-220 arası özellikle okumaya değer.


Yazar ve kitapları hakkında daha fazla okumak istersenizburaya göz atabilirsiniz.





BİR DİLİM LEZZET
Herkesle aynı şeyleri okuyunca,ister istemez herkes gibi düşüneceksin.Bu da kabalık ve sıradanlık olur.Ciddi biri böyle şeylerle zaman harcamaz.

------------

Kaderinden yakınma bunu aptallar yapar.

------------
Yaşamın bir bisküvi kutusuna benzediğini düşün.Kutunun içinde, her tür bisküvi vardır,sevdiklerin de sevmediklerin de, öyle değil mi? Ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece.Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte.Şimdi bunu yaparsam,sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime.İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir.


3 Ekim 2009 Cumartesi

KABUK ADAM-ASLI ERDOĞAN

EVEREST YAYINLARI,2008
140 sayfa


Aslı Erdoğan'ın Mucizevi Mandarin'den sonra okuduğum ikinci kitabı ve ilk romanı.Tarzı yine aynı,biraz hüzün,biraz karamsarlık.Sanki içinize bir ayna tutup bütün duygularınızı şeffaf bir şekilde kaleme döküyor yazar.Bu romanında yalnızlık,kadın-erkek ilişkileri,kariyer planları,tecavüz,şiddet,sevgi ve şefkat konuları derinlemesine irdeleniyor.Bu kitapta da şefkatten korkusunu açıkca belirtmiş romanın kahramanı.
Sanıyorum yazarın kendi hayatından izler taşıyan bir roman bu.
Adı kitabın içinde hiçbir yerde yazılmayan kahraman,yazarın deyimiyle en iyi okulların diplomalarını kağıt peçete gibi üst üste yığmış,dünyaca ünlü bir fizik laboratuvarına kabul edilmiş, başarılı bir bilim kadınıdır.Ancak edebiyatı daha çok sevmektedir ve mutsuzdur.Bir grup fizikçi ile seminerlere katılmak üzere Karayipler'in bir adasına gelir.Orada Tony adlı bir siyahiyle tanışır.Tony,denizden çıkardığı kabukları turistlere satarak yaşamını sürdüren gerçek bir insandır.Ona aşık olur ancak bunu kendine bile itiraf edemez.Bundan kaçmak için çılgın ve aptalca şeyler yapar.Romanın sonu çok hüzünlü gerçekten.Kariyer yapmış ve yaptığı işte mutsuz birçok insan kendinden birşeyler bulacaktır kitapta.
Bazen okurken bu karamsar ve hüzünlü kadının kitaplarını neden okuyorum diye sıkıldığım anlar oluyor.Sonra yazdığı bir cümle tokat gibi suratımda patlıyor ve içimi kanatıyor,duygularıma tercüman oluyor bazen ve devam ediyorum okumaya hüzünlenerek.
Kitapta Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabına şu cümlelerle atıfta bulunulmuş sanki:"Çünkü ikimiz de tutunamayanlardandık"

KİTAPTAN
Cennetle cehennem iç içedir,ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına,aynı karabüyü ayinlerindeki gibi dönüşebilir,çünkü insanın tam zıddı yine kendisidir.
--------------------
Bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın
--------------------
"Cehenneme giden yolun taşları iyi niyetle döşenmiştir" derler ama ben buna inanmıyorum.Her niyet taşını ters çevirin altında bir alçaklık saklıdır.Cehenneme giden yolun taşları bence korkuyla döşenmiştir.İçimdeki insan uyanmıştı ve bütün uyanışlar korku vericidir.
--------------------
Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül,tek armağan,sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı ilk fırsatta katlederiz.Sonra da ömür boyu,bu asla bağışlanmaya günahın lanetini sırtımızda taşırız.